Menderes

Menderes

    Menderes

    MENDERES ADI NEREDEN GELİYOR

    Rodos’un fethine çıkan Kanuni Sultan Süleyman’ın orduları bir süre Menderes’te konaklamış, Menderes’i karargah olarak kullanmıştır. Bu sırada bölgeye “Cem Ovası” denildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır.

    Bölge adını 1071 yılında Cüneyt Bey’in adından yola çıkılarak Cüneyt Tabat sonra, Cuma abat olarak almıştır. 9 Eylül 1922’de İzmir ile birlikte düşman işgalinden kurtarılmış ve Cuma ovası olarak anılmaya başlanmıştır. 07 Haziran 1988 tarihinde Cuma ovası Havaalanının adı Adnan Menderes Havalimanı olarak değiştirilince Cuma ovası kasabanın adı da "MENDERES" olarak değiştirilmiş ve İlçe statüsüne kavuşmuştur.


    COĞRAFYASI:

    Menderes ilçesi, İzmir’in güneyinde yüzölçümü 788,66 km2, yüksekliği 110 metre olan, toprakları verimli, 43 km’lik sahil şeridinde birbirinden güzel kıyı, koy, turistik işletme ve tesisleri ile İzmir’in güzel ve potansiyeli yüksek turistik bir ilçesidir. Menderes, İzmir şehir merkezine 20 km mesafededir. Adnan Menderes Havalimanı’na 6 km,  Efes Antik Kenti’ne 44 ve Meryemana Kilisesi’ne 42 km mesafesindedir.

    Kuzeyinde Gaziemir, güneydoğusunda Torbalı, batısında Seferihisar, güneyinde Selçuk ve Ege Denizi ile çevrilidir. En yüksek yeri Çatal kaya ve Gümüş su dağlarıdır. Batıda küçük tepeler halinde Sandı Dağları vardır.


    EKONOMİSİ:

    İlçe ekonomisinde tarım ve hayvancılık önemli yer tutar. Arpa, buğday, pamuk, tütün, narenciye ve seracılık önemli gelir kaynağıdır. Son yıllarda çeşitli dallarda faaliyet gösteren sanayi kuruluşları kurulmuştur. İzmir’in içme suyu ihtiyacını karşılayan Tahtalı Barajı ilçe sınırlarındadır.

    Menderes’in günlük ekonomik hayatında ilçe merkezindeki dükkanları ve haftanın belli günlerinde ilçenin dört bir yanında kurulan pazarları büyük önem taşımaktadır. Ulaşım kolaylıkları ve tarım alanlarına yakınlığı nedeniyle Menderes’in pazarları hem satıcıların hem de tüketicilerin büyük rağbet gösterdiği ekonomik canlılığı olan alanlardır.

    Yaş sebze ve meyve, ayakkabı ve kıyafet, canlı hayvan, şarküteri, Türk el sanatları, aksesuar ve daha birçok ticari malın alıcısıyla buluştuğu pazarlara yerli ve yabancı turistlerin ilgisi gün geçtikçe artmaktadır. İlçe merkezindeki pazar yeri her perşembe ve her pazar günü kurulmaktadır.


    MENDERES’İN TARİHİ:

    Menderes ilçe merkezinin tarihçesi Roma devrine kadar uzanmaktadır. Bazı kalıntıların incelenmesinden anlaşıldığına göre ilk toplu hayat Bizans devrine aittir. Polis Hora ve Ayena adlı iki büyük şehir vardır. Bu iki şehir Taşköprü ile birbirine bağlanmıştır. Bu olay 600 yıllarına rastlar. 1071 Malazgirt savaşından evvel birçok Selçuklu Beyi, önce doğu sonra batı Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Savaştan sonra yerleşme daha da hızlanmıştır. Yeni, köy ve şehirler kurulmuştur. Anadolu Beylikleri zamanında her iki köyü zapteden Aydın Oğullarından Cüneyt Bey’e izafeten yeni kurulan köye Cüneydabat adı verildiği sanılmaktadır.

    14. yüzyıl ortalarında memleketini genişleten Karasi Beyliğini ilhak eden Orhan Gazi’nin, etkisi ve nüfuzu İzmir’e kadar yayılmıştır. O tarihten itibaren Menderes belli bir köy olarak tanınmaya başlamıştır. 14. yüzyıl sonlarında Yıldırım Beyazıt İzmir’i ele geçirmiş ve Menderes çevresinde kendisini tanıtmış olan Cüneyt Bey’in babası İbrahim Ağayı İzmir’e subaşı olarak atamıştır. Yıldırım Beyazıt’ın seferden sefere koşması İzmir’in Rodos şövalyelerinden iyice temizlenmesini engellemiş ise de, Timur sonuca ulaşmıştır.

    Cüneyt Bey’in, hayli önemli işler başarmış Sinan Fakı adlı bir kadısı vardır. Kadı efendi, Menderes ile Gölcükler arasında kendi adıyla anılan bir köy kurmuş, ancak köy halkının tamamı büyük bir veba salgını sonucu vefat etmiştir. Köy bakımsız kaldığı için harap olmuştur. Bugün hala kalıntıları vardır. Rodos’un fethine çıkan Kanuni Sultan Süleyman’ın orduları da bir süre Menderes’te konaklamış, Menderes’i karargah olarak kullanmıştır. O dönemlerde buraya “Cem Ovası” denildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Kurtuluş savaşından sonra Cuma ovası adını almış, 1988 yılından itibaren de Menderes adıyla ilçe olmuştur

    1402-1403 kışını bu çevrede geçiren Timur, İzmir yakınlarına gelerek şövalyelerin başı olan Gulliame ve Muni’den şehri boşaltmalarını istedi. Red cevabı üzerine şehri işgal etti. 1403 yılının ilk günlerinde İzmir, Timur’un eline geçti. Timur, Orta Asya’da yapacağı savaşlar için buradan ayrılırken eski topraklarını Aydın oğullarına iade ettiyse da önceden Yıldırım Beyazıt tarafından subaşı olarak tayin edilen İbrahim Ağa’nın oğlu Cüneyt Bey sahneye çıktı. Cüneyt Bey Poliahora (bu ad sonradan Ballı Kaya diye anıldı) denilen yere bey olarak tayin edildi. Babasının ölümü ve Timur’un burayı terk etmesinden yararlanıp, Edirne’de hüküm sürmekte olan Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Süleyman Çelebi’den de yardım görerek, Aydın oğullarını İzmir’den uzaklaştırdı. 1405-1406’dan sonra hamisi isyan ettiği için tevkif edilip Rumeli’ne sürüldü. Daha sonra bir fırsatını bulup tekrar İzmir’e geldi. Mehmet, bütün kardeşlerini saf dışı ederek Osmanlı saltanatını ele geçirdikten sonra Cüneyt’e karşı harekete geçerek 1415 yılında İzmir’i kuşattı. On günlük bir kuşatmadan sonra Cüneyt Bey İzmir’i terk ederek Bizans’a sığındı. 1422 tarihinde tekrar İzmir’e gelerek bir süre daha buraya hakim oldu. 1424 veya 1426’da II. Murat tarafından yakalatılarak oğluyla beraber idam edildi. Bugün Karaca ağaçta mezarı bulunmaktadır. Bundan sonra İzmir, dolayısıyla Menderes daimi olarak Osmanlı himayesine katıldı. Kurtuluş Savaşının ardından ise bu yerleşim merkezi Cuma ovası olarak anılmaya başlamıştır.


    ÖZDERE:

    Hititler döneminde Kasura, İyonlar’da Dioshieron, Osmanlılarda Kesri, Cumhuriyet dönemindeyse Kesre… Şimdiki adıyla Öz dere. Masmavi denizinin ve tarihi dokusunun yaslandığı zümrüt ormanlarıyla İlçenin en önemli tatil ve turizm merkezidir.

    Bölgede yaşam ve yerleşim, 7 bin yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Milattan binlerce yıl önce bu gün ‘Bayraklı, Tepe kule ve Liman tepe (Urla) adıyla andığımız yüksek tepeler üzerinde ilk kentleri kuranların, yapılan kazılar neticesinde Luvi – Leleg yani Hititler olduğunu biliyoruz. Bölgemizde Teos ve Claros haricinde kazı yapılmadığından, zemin üstü buluntularında Myonnesos (Doğanbey) – Lebedos (Gümüldür) – ve Dioshieron (Öz dere)’da MÖ 2 bin 500 yılında yerleşimin başladığını tespit edilmiştir. Bu topraklar İyonya, Lidya ve Perslere mekân olmuş, Büyük İskender'in kudretli ordusunun egemenliği altına girmiştir. Sonra Bergamalılar, Romalılar, Bizanslılar yaşamışlardır.

    Çıfıt Kalesi açıkları, yüzyıllar boyu birçok şövalye ve korsana tuzak olmuştur. Daha sonraki yüzyıllarda bu topraklar, Arapların ve nihayet Selçuk Türklerinin işgalini, egemenliğini ve kültürünü yaşamıştır. Bu arada Cenevizliler, Rodos Şövalyeleri, Haçlılar, Aydın oğulları ve nihayet Osmanlıları yaşamıştır. Bölge her dönemde korsan yatağı olmuştur. Doğan beydeki Çıfıt Kalesi Korsan Kalesi olarak da anılmaktadır.

    Mitolojinin en büyük ilah ve ilaheleri arasında yer alan ana tanrıça Kybele, Zeus, Artemis, Apollon, bilim ve sanat alanında büyük tarihçi Heredot, epik şiirin büyük üstadı Homeros, aşk şairi Anakreon ve devrinin en büyük sanatkârı olan Mikiades bu toprakların yetiştirdiği önemli kişilerdir.

    Kesre (Öz dere)'de Osmanlı Dönemi’nde Türk nüfusu çoğunluktadır. Çünkü XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra Anadolu ve adalardan Rum nüfusun İzmir'e yoğun bir göç verdiği görülmektedir. Bu dönemde örneğin Seferihisar nüfusunun 21 bin 200 kişiden 7 bin 500'ü Rum nüfusudur. 1866 yılında İzmir'in Cumaabadad, Trianda ve Torbalı nahiyeleri birleştirilerek Seydi köy merkez yapılmıştır. O dönemde Kesre (Öz dere), Seydiköy'e bağlı bir köydür.

    1926 yılında Değirmendere nahiye olunca, Kesre (Öz dere) bu defa oraya bağlanır. Elimizdeki belgelerden 1927 yılı emlak kayıtlarına göre Kesre (Öz dere) en büyük yerleşim alanıdır. Günümüzde de İlçenin en önemli yerleşim merkezlerindendir.

    Ahmetbeyli sahilinden Cumhuriyet Mahallesi’ndeki Balıkçı Barınağı’na kadar olan sahil şeridi Turizm Bakanlığı tarafından 1988 yılında 1. Sınıf Turizm Bölgesi ilan edildiği için Menderes’in yeni turizm yatırımları bu güzergâh üzerinde şekillenmekte. Tarihi ören yerlerine yakınlığı kadar, Adnan Menderes Havalimanı ve turizm merkezlerine yakınlığı Öz dereyi kara, deniz ve hava yollarıyla dünyaya açılan bir pencere haline getirmektedir.

    Öz derede denize girilecek ve piknik yapılacak birçok güzel yer olmasına rağmen, en önemlileri Koru, Zindan cık, Göl Yatağı ve Kuyu Bükü koyları; Güverte Restoran, Çukur altı, Kalemlik Orman Kampı, 14 Evler, Göktur, Orta Mahalle ve Gençlik Parkı plajları en çok rağbet gören yerlerdir.


    GÜMÜLDÜR:

    Gümüldür, Kuşadası ve Çeşme’yi birbirine bağlayan sahil yolunun üzerinde yer alır. İzmir’e yaklaşık 75 km, Kuşadası ve Efes’e 40 km mesafededir. Yaz aylarında nüfusu 200 binleri bulan sahil bölgesinde Orhan Veli Su Sağlık Güneş Yolu Plajı ve Denizatı Plajı en tanınmış ve rağbet gören tatil yöreleridir.


    Gümüldür'ün termal kaynak potansiyeli yüksek plan Doğan bey kesimi tarihsel süreç içerisinde de önemli bir yerleşim olmuştur. Aydın oğulları dönemiyle ilk Türk yerleşimlerine tanık olan yörede 1329 yılında, Aydınoğlu Mehmet Bey’in oğlu Umur Bey, İpsili (Doğan bey) ve çevresini ele geçirmiştir. Umur Bey ile birlikte başlayan dönemde, Cüneyt Bey'in oğlu Doğan Bey'den dolayı ismi Doğan bey olarak anılmaya başlamıştır. Aydınoğlu Umur Bey, Cüneyt Bey ve Doğan Bey döneminde Akdeniz ve adalardan gelecek tehlikelere karşı Sivri Hisar, (Seferi Hisar) nahiyesi, Doğan bey'i gözetleme yeri olarak kullanmıştır. Ege Denizi’nden geçen ve Samos'tan kalkan gemileri buradan izleyen Umur Bey ve Aydınoğlu Devleti, Doğan beyi ve civarını önemli bir yerleşim merkezi yapmıştır.

    Kesre (Öz dere) ve Gümüldür köylerinin sahile yakın yamaçlarda kurulmasının sebebi, düşman saldırılarına karşı korunmak için olmalıdır.


    MENDERES’İN TARİHİ MİRASLARI:

    Menderes, antik dönem yerleşimleri açısından da oldukça önemli bir yere sahiptir.  Batısında Lebedos antik kenti bulunmaktadır. Gümüldür’ün doğusunda (Ahmetbeyli) kent limanı olarak bilinen Notion’un kalıntılarına rastlanmıştır. Notion’dan 2 km. kadar uzaklıkta Klaros yer alır. Kolophon antik kenti de İlçe sınırları içindedir.


    Klaros Bilicilik Merkezi:

    İlçe merkezinin tarihi geçmişi Bizans dönemine kadar gidiyor olmasına rağmen Menderes’in güney mahallelerinde pek çok tarihi sit alanları bulunmaktadır. Ahmetbeyli’deki Klaros Bilicilik Merkezi’ndeki kalıntılar M.Ö. 13. yüzyıl sonu ile 12. yüzyıl başlarına tarihlenmektedir. Bu bölgeye göç eden Akhalar, Karyalılar’ın kurmuş olduğu Kolophon (Değirmendere) kentine yerleşmişlerdir. İlk göçmen grubun önderi olan Rhaikos daha sonra Thebai'den (Yunanistan) gelen bir göçmen grubundaki Manto ile evlenir. Klaros Bilicilik Merkezi’ndeki su kaynağının Manto'nun gözyaşlarından oluştuğu anlatılır.

    Klaros'un ün kazanması Manto ile Rhaikos'un oğulları kahinlik görevini annesinden devralan Mopsos zamanında olmuştur. Troya Savaşı’ndan sonra ünlü kahin Akhalı Kalkhas, Mopsos’la yarışmak için Klaros’a gelir. Bu yarışmayı kaybeden Kalkhas kahrından ölür.

    Klaros'ta ilk bilicinin bir kadın olmasına rağmen daha sonraki dönemlerde biliciler her zaman için erkeklerden seçilmişlerdir. Önceleri sadece kent delegelerinin başvurusuna açık olan Klaros, Büyük İskender'in (V. Alexander) Klaros'a kişisel bir başvuru yapmasıyla kişisel başvuruları da kabul etmeye başlamıştır. Öyküye göre Büyük İskender Smyrna’yı aldıktan sonra Pagos Tepesi’nde (Kadifekale) uykuya dalar. Rüyasında Nemesis ilaheleri Büyük İskender’e uyuduğu yerde bir kent kurmasını söyler. Rüyasının yorumu için Klaros Kehanet Merkezi’ne başvuran Büyük İskender tanrıdan “Kutsal Meles çayının dışındaki Pagos’ta oturacak olan halk, üç hatta dört kat daha mutlu olacak” yanıtını alır ve Pagos’ta Yeni Smyrna’yı kurar.  Bu olaydan sonra oldukça ünlenen Klaros, Barbarları da (Yunan olmayan halkları) kabul eden bir kehanet merkezi haline gelir.

    M.Ö. 294 yılına kadar Kolophon anakentine bağlı bulunan Klaros Kehanet Merkezi, bu tarihten sonra Notion anakentine bağlanmıştır. Kentteki Apollon Tapınağı kehanet merkezi olması nedeniyle Helenistik Dönemde ve özellikle Roma Döneminde çok ünlü idi. M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilmiş olan kare planlı propylon Dor düzenindedir. Tapınakta yer alan iki sütunun iç yüzlerinde M.S. 2. yüzyılda işlenmiş olan yazıtlar bulunmaktadır. Bunlar, Apollon Kâhinine danışmak üzere gelen heyetlerin listesini kapsamaktadır.

    Propylonun batısında geç devirde inşa edilmiş ve ticari işlere ayrılmış olan bir portik bulunmaktadır. Doğu yönde ise tamamen korunmuş, yarım daire şekilli bir exedra yer almaktadır. Kuzeydoğuda ise Geç Roma Dönemi’ne ait olan evlerin kalıntıları görülmektedir.

    Propylonun kuzeyinde kutsal yola ait bazı kaideler bulunmaktadır. Burada Roma ileri gelenlerine ve özellikle Romalılar’ın Asya Eyalet Valilerine ait heykel kaideleriyle steller ve heykelleri içeren bir küçük anıt sırası düzenlenmiştir. Bu anıtların tümü, M.Ö. 1. yüzyılda dikilmiştir.

    Tanrı Apollon’a adanmış olan Apollo Klarios Tapınağı, Helenistik Dönemde İonia’da kurulmuş tek Dor düzenindeki tapınaktır. M.Ö. 4. yüzyıl sonunda ya da Helenistik Dönem başında inşa edilmiş olmalıdır. Kazı çalışmalarında cellanın içinde Apollon, Artemis ve Leto’nun anıtsal boyuttaki kült (yaklaşık 8 m. yüksekliğinde) heykellerinin büyük parçaları bulunmuş olup, bunlar günümüzde orijinal yerinde durmaktadır. Bu anlamda da ender kutsal alanlardan biridir.

    Apollon Tapınağı’nın güneyinde, İon düzeninde küçük bir tapınak ile önündeki sunak göze çarpmaktadır. Bu tapınak Artemis’e aittir.

    Apollon Tapınağı’na ait sunağın kuzeyinde yer alan taştan yapılmış güneş saati iyi korunmuş durumdadır. Güneyde çok iyi durumda bir exedra ve bir koltuk bulunmaktadır. Antik yazarların sıklıkla söz ettiği “Hekatomb” yani “yüz adet hayvan bağlama bloğu”, bir kutsal alanda bulunmuş dünyadaki tek eserdir. Antik dönemde tüm tanrılara çok sayıda hayvan kurban edildiği bilinmektedir. Ancak, Apollon döneminde diğer tanrılardan farklı olarak Hekatombaiostu ve birçok kentte aynı anda Hekatombaia Bayramları kutlanıyor ve tanrıya aynı anda yüz hayvan özellikle de boğa kurban ediliyordu. Klaros Kutsal Alanı’nda bulunmuş olan hekatomb, bu hayvan ritüelinin ilk arkeolojik kanıtıdır.

    Apollon sunaklarından gelen pişmiş toprak sunuların M.Ö. 7. yüzyıldan Roma Dönemi sonuna kadar kesintisiz olarak devam etmesi, sunu geleneğini göstermesi açısından önemlidir.

    Klaros’u diğer antik kentlerden ayıran diğer bir özelliğiyse, tapınağının basamaklarında dahi yazıtlı olan tek kutsal alan olmasıdır. “Öğretilmemiş, annesiz, yok edilemez, ismi olmayan, birçok ismi olan, evi ateş içinde, bu tanrıdır. Biz melekler tanrının yalnızca küçük bir parçasıyız. Soranlar için, istemek tanrının doğasındadır, o böyle açıklar: Her şeyi gören Horus Tanrıdır. Ona bakmalı ve onu doğuda gördüğünde dua etmelisin.” (MS 2. yy. Klaros Kehanet Merkezi yazıtlarından - Ahmetbeyli / Menderes)

    Dolunay Kehanetleri: Klaros Bilicilik Merkezi’ndeki kehanetler, dolunay zamanı ay göğe yükseldikten sonra meşale ışığında yapılır, ergenliğe henüz adım atmış 7 genç kız ve 7 erkeğin ellerinde defne yapraklarını sallayarak sunağın ve tapınağın önüne gelir ve burada tanrıya ilahiler okuduklarından bahsedilir. İnanışa göre tapınaklar tanrıların evidir ve bu nedenle tapınaklara giriş yasaktır. Halk olarak sadece tapınağın girişine kadar girilmesine izin verilirdi. Çok iyi süvari ve savaşçı olan Karlar’ın (Klaros yerel halkı) aynı zamanda çok iyi gemicilik yaptıkları ve kendilerine ait tersaneleri de olduğu bilinmektedir. M.S. 4. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte Klaros terkedilmiştir.

    Klaroslu Homeros:İlyada ve Odysseia destanlarının derleyicisi olduğu kabul edilen, Antik Çağ'da yaşamış İonialı ünlü ozan Homeros’un Smyrna (İzmir) bölgesinde yaşamış olduğu bilinmektedir. Klaros Bilicilik Merkezi kazıları sırasında ortaya çıkarılan Homeros heykeline dayanarak Homeros’un Klaroslu olduğu kabul edilmektedir.

    Türkiye’nin İlk Arkeo parkı :Antik dönemde olduğu gibi, bugün de Apollon Klaros Kutsal Alanı, Anadolu ve dünya arkeolojisinde önemli bir yere sahiptir. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuran Şahin’in başkanlığında 2001 yılından bu yana yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan tarihi eserlerin, yapılan son düzenlemelerle mulajlarının kutsal alanda ve açık havada sergilendiği bir Arkeo park Projesi hazırlanmış ve hayata geçirilmiştir. Klaros, Türkiye’nin ilk Arkeo parkı olma özelliği taşıyan ören yeridir.


    Notion Antik Kenti:

    Ahmetbeyli Mahallesi sınırları içinde yer alan Notion, İzmir’e 50 km, Kolophon’a ise 15 km uzaklıktadır.  Yöre halkı tarafından “Kale” olarak adlandırılan Notion Antik Kenti’nin akropolisi, Kuşadası-Seferihisar sahil yolunun 40. kilometresinde Ahmetbeyli kumsalının doğusundaki iki tepe üzerinde yer alır. İzmir – Kuşadası kavşağına gelindiğinde ise yolun sağında (deniz tarafı) Notion ve solunda Klaros yer alır. Kentin baş tanrıçası Athena Polias’a adanmış olan tapınak, akropolün batı tepesi üzerinde denize tümüyle hâkim bir konumdadır.

    Ahmetbeyli Plajı’yla iç içe olan Notion’da ilk kez 1921’de kazı yapılmıştır. Kentin batı ve kuzeyindeki iki kapısı ayaktadır. Akropolün üstünde Samos Adası ve Kuşadası’na doğru harika bir deniz manzarası vardır. Helenistik dönemde yapılmış sur duvarları, çok iyi durumdadır. Kentin doğu ucunda tiyatro, agora, bouleuteriyon, batı ucunda avlu ortasında çok küçük bir Athena Tapınağı bulunmaktadır.


    Kolophon Antik Kenti:

    Değirmendere Mahallesi’nin doğusunda kurulmuş olan Kolophon, deniz kenarında kurulmayan tek İon yerleşimidir. Kolophon, 12 İon şehrinden biridir. Güçlü bir donanmaya ve süvari birliğine sahip olmasına rağmen, birçok savaştan zarar görmüş ve deniz korsanları zamanında bile Lidya, Pers ve Makedonya kuvvetleri tarafından yönetilmiştir. Kolophon M.Ö. 302’de Lysimakhos tarafından yıkılınca, onun komşu şehri olan Notion önem kazanmıştır. Homer vatandaşlığını talep eden şehir Klaros Tapınağı’yla ve nasihat merkezi olmasıyla da ünlüdür. Adını Kolophon Dağı’ndan alan kent büyük İon göçleri sırasında geniş ölçüde Girit-Miken etkisinde kalır.1886 yılında bulunan kent kalıntıları alanında, ilk kazı çalışması 1922 yılında yapılmıştır. Aşağı şehir, güney tarafta buluna Akropol kenarında uzanmakta ve MÖ.4 yy. da yapılmış olan duvarlarla korunmaktadır. İlk kent Akropol’ün bulunduğu 800 metre yüksekliğindeki tepenin güney batısında yer alır. Akropol’ün kuzey yamacında ovadan 195 metre yükseklikte bazı eski binaların izleri görünür. Bunlardan en iyi şekilde günümüze ulaşanı MÖ.4 yy. a tarihlenen Stoa’dır. Stoa’nın yanında bir kaç ev bloku ortaya çıkarılmıştır. Daha batıda ise hamamların yer aldığı kalıntılar görülür.


    Lebedos Antik Kenti:

    İonia bölgesi antik kentlerinden Lebedos,  bugün Seferihisar ile Selçuk arasındaki kıyıda Ürkmez Köyü’nün yanı başındaki küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur.  Kolophon’un (Değirmendere) kuzeyinde, Kral Kodros’un oğullarından Andropompos tarafından kurulan Lebedos,  İon göçü sırasında Helenler’in eline geçen ilk Anadolu kentlerindendir. İonia Birliği’nin on iki üyesinden biri olmasına karşılık komşusu Myus ile birlikte diğerlerinden sönük kalmıştır. Horatius’un “Tekedilmiş Köy” olarak tanımladığı Lebedos, Klasik dönemde sikke basmayan tek İon kenti olmuştur. Helenistik dönemde isminden hiç söz edilmemiş, Kral Antigonos bu kenti Teos topraklarına katmayı düşünmüştür. Lysimakhos’un buradaki halkı Ephesos’a yerleştirdiği ve Lebedos’u tamamen ortadan kaldırdığından söz etmiştir. Buna rağmen kent varlığını sürdürmüş, M.Ö.226’da Mısır kralı II.Ptolomaios’un egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bundan dolayı da 60 yıllık bir süre “Ptolemais” ismi ile anılmıştır. M.Ö. II. yüzyılda Teos, Ephesos ve Myonnesos’dan kovulan Dionysos sanatçıları buraya yerleşmiş ve kentin kalkınmasında biraz da olsa katkıları olmuştur.

    Lebedos’ta arkeolojik araştırma yapılmadığından geçmiş tarihi ile ilgili bilgi oldukça yetersizdir. Günümüze ulaşabilen kalıntıları yok denecek kadar azdır. Yalnızca yarımadayı çepeçevre kuşatan surların kalıntıları günümüze gelebilmiştir. Lebedos’un karşısındaki ana karanın yamaçlarında, yüzeyde çok sayıda çanak çömlek parçaları ve duvar izlerine rastlanmıştır. Ayrıca buradaki düz bir tepenin üzerinde de oldukça büyük bir yapının temellerine rastlanmıştır.


    Bakla tepe Höyüğü:

    İzmir’in güneyinde, Menderes’in eski Bulgurca Köyü’nün kuzey kenarında yer alan Baklatepe, yıllardır bakla yetiştirilen bir alan olduğundan bu isimle bilinmektedir. Höyük, 250 metre çapında, 20 metre yükseklikte doğal bir kayalık yükseltidir. Tepenin üstü 70 metre çapa varan bir düzlüktür. Yerleşmenin, M.Ö. 4. ve 3. bin yıllarda deniz ticaretini besleyen geri bölgede yer alan bir yerleşim olduğu, zengin buluntularla desteklenmektedir.

    Bakla tepede bu güne kadar açığa çıkarılan en erken kalıntılar Geç Kalkolitik Çağ’a (M.Ö. 3500-3000) aittir. Dönem içerisinde ızgara planlı evler, tek sıra taş temel üzerine, ağaç dalları ve çamur sıva kullanılarak inşa edilmiştir. Evlerin aralarında sokaklar yer almaktadır. Bu dönemde ölüler, çömlek ve küp mezarlarda hem yerleşim içine, hem de yerleşim dışına gömülmüştür.

    M.Ö. 3000-2500 yıllarına tarihlenen Erken Tunç Çağına ait yerleşim, savunma duvarı ve hendek ile korunmaya alınmıştır. Tabanları kısmen taş kaplı olan evlerin içinde ambar ve ocak kalıntıları mevcuttur. Mezarlık alanı ise yerleşimin doğu, kuzeydoğu ve güneydoğusunda Geç Kalkolitik yerleşimi üzerinde olup ölüler bu mezarlık alanında küp içine, taş sandukalara veya doğrudan toprağa gömülmüştür. Erken Tunç Çağı II (M.Ö. 2500-2250) mezarlığı ise, daha çok küp mezarlardan oluşmaktadır. Bu mezarlarda ölü hediyesi olarak bol miktarda seramik kaplar yanında hayvan figürleri, taş boncuklar, bronz silah ve süs eşyaları bulunmuştur. Geç Tunç Çağı sonuna tarihlenen bir oda mezarı, bölgenin deniz aşırı ilişkilerine ve ölü gömme geleneklerine ışık tutması bakımından önemlidir.


    Roma Kaplıcası:

    Kayaya oyulmuş ve iki odası bulunan kaplıca, Menderes-Gümüldür yolunun yaklaşık 17. km’sindeki Deli ömerli mevkii sapağına girildiğinde, 6-8 km sonra yer alan köprünün kuzeyine giden patika yolda bulunmaktadır. MÖ 3. yüzyılda yapılmış olan Roma kaplıca ve hamamlarının termal tedavi merkezleri olarak kullanılmıştır.


    Palamut arası Sarnıcı:

    İzmir – Gümüldür yolu üzerinde, Çakal tepe Köyü’nün yaklaşık 2 kilometre kuzeyinde yer alan Palamut arası Köyü’ndedir. 11 metre çapında, daire planlı bir yapı olan Palamut arası Sarnıcı, kayrak taşları ve moloz taşlarla inşa edilmiştir. Duvar kalınlığı 1 metre olan sarnıcın merdivenleri, zeminin dolması sebebiyle görülmemektedir. Kitabesine ulaşılamayan sarnıç, Muğla yöresindeki sarnıçlarla benzerlik göstermektedir. Kitabesi bulunan bu sarnıçlardan yola çıkarak Palamut arası Sarnıcı da 19. yüzyıla tarihlenmektedir.


    Göl ovası Sarnıcı:

    Göl ovası Köyü’nde bulunan sarnıç, moloz ve kayrak taşlarıyla inşa edilmiştir. 8,5 metre çapında, daire planlı yapının silindirik gövdesi toprak altında bulunmakta, sadece 1 metrelik bölümü görülebilmektedir. Giriş açıklığı üzerinde, kitabe levhasının bulunduğu yerin bugün tahrip edilmiş olması nedeniyle kitabesine ulaşılamasa da Palamut arası Sarnıcı’na benzer özellikler göstermesinden dolayı 19. yüzyıla tarihlendirilmektedir.


    CAMİLER:

    Cüneyt Bey Camii:

    Menderes ilçe merkezinde, Cüneyt Bey Sokağı ile Doğan Sokak’ın kesiştiği noktada yer alan Cüneyt Bey Camisi, hamam ve medreseyle birlikte bir külliye oluşturmasına karşılık, hamam ve külliye günümüze ulaşamamıştır. Kare planlı cami, üzeri kubbeyle örülü bir harim, kuzeyindeki üç birimli son cemaat yeri ve harimin kuzeybatı köşesindeki minareden oluşur.

    Kitabesinin bulunmaması nedeniyle yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen cami, kaynaklarda ve arşiv kayıtlarında “İmaret-i Cündi Bey Bin Aydın”, “İmaret-i Cüneyd Bey Bin Aydın” adıyla geçmektedir. Araştırmalar ışığında caminin inşa tarihinin 14. yüzyıl sonuyla 15. yüzyılın ilk çeyreği olduğu sanılmaktadır. 1990 yılında mahalli bir dernek tarafından yapılan onarımda orijinal dokusunu kaybeden Cüneyt Bey Camisi, 1991 ve 1994 yıllarında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Restorasyonlardan sonra caminin kalan tek özgün unsuru dış mihrabıdır.


    Kasımpaşa Camisi (Kasımpaşa Türbesi):

    Kasımpaşa mahallesinde bulunan ve halen kullanılmakta olan caminin kapısında şöyle denmektedir: Abdullah Oğlu Kasım (Mehmet Han oğlu Sultan Beyazıt, Tarih 93).

    Caminin güneybatısında yer alan türbe, kare planlı, basık bir kubbeyle örtülü basit ve oldukça küçük bir yapıdır. Caminin kitabesine göre 1505 yılında inşa edilen türbedeki iki mezar taşından biri Kasım Paşa’ya, diğeriyse Defter-i Hakani Katibi Eyüb Çelebi’ye aittir.


    Yıkık Minare:

    Halk arasında “Yıkık Minare” olarak adlandırılan yapı, Cüneyt Bey Camisi’nden Gümül düre doğru üç kilometre gidildiğinde, Gümüş suya varmadan yolun kenarında yer alır. Günümüze yalnızca minaresi ve camiye temel oluşturan duvarlarından bazı parçaları ulaşan yapı, 35×11 metre boyutlarında doğu-batı yönlü, enine dikdörtgen bir plana sahiptir. Yapılan araştırmalar sonucunda, yapının Beylikler Devri’nde 14. ya da 15. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır.


    Cumhuriyet Mahallesi Camii:

    Öz derenin Cumhuriyet Mahallesi’nde yer alan Cumhuriyet Mahallesi Camisi, 1894 yılında inşa edilmiştir. Düz ahşap tavanla örtülü dikdörtgen planlı harim, harimin kuzeyindeki son cemaat yeri ve son cemaat yerinin önündeki ahşap tavanlı sundurmayla harimin kuzeybatı köşesindeki minareden oluşan caminin son cemaat yeri girişi üzerinde kitabesi bulunmaktadır.


    Gölcükler Camisi:

    Menderes Gölcükler Mahallesi’nde 785 sokakta yer alan Gölcükler Camisi, Hacı Ahmet ve Mehmet Efendiler tarafından 1902 yılında yeniden inşa edildiği anlaşılmaktadır. Önceki caminin niteliği konusunda ise bir bilgiye ulaşılamamıştır.


    Görece Merkez Camisi:

    İzmir – Gümüldür karayolu üzerindeki Görece Mahallesi Nihat Sertel Caddesi’nde bulunan Görece Merkez Camisi, dikdörtgen şekilli düz ahşap tavanla örtülü harim, harimin kuzeyinde bir sundurma ve kuzeybatı köşede kare planlı kürsüye sahip bir minareden meydana gelmektedir. İnşa kitabesi bulunmayan caminin mimari özelliklerinden yola çıkarak, 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarına tarihlemek mümkündür.


    Samancı oğlu Camii:

    Cüneyt Bey Mahallesi’nde bulunmakta ve halen kullanılmaktadır. Samancı oğullarından Hacı Veli tarafından yaptırılmıştır.


    MENDERES’E ÖZGÜ SİMGESEL ÖĞELER:

    Nazar Boncuğu:

    Uygarlık tarihinin hemen her döneminde insanoğlu korkularından ve sıkıntılarından kurtulmak veya kötü etkileri savmak için tılsım adını verdiği nesnelere başvurmuştur. Tek tanrılı dinlerle birlikte kutsal sayılan semboller ve işaretlerin insanoğlunu kötü enerjilerden uzak tuttuğuna inanılmıştır. Bu sembollerden biri vardır ki hemen her kültürde istisnasız göze çarpmaktadır. O da, gözdür.

    Somut olmayan kültürel miraslar arasında yer alan nazar boncuğu Menderes’in Görece Mahallesi’ndeki geleneksel ocaklarda üretilmektedir. İnsanı kem gözlerden koruduğuna inanılan boncukların el emeği, göz nuru ve alın teriyle üretilmesiyle başlayıp dünyanın dört bir yanına devam eden yolculuğu Görece’den başlamaktadır.  Bu sanat yüzyıllar içerisinde çok az değişikliğe uğramıştır. 3 bin yıllık antik Akdeniz cam sanatı tüm incelikleriyle Menderes göz boncuğu fırınlarında yaşamaktadır. Bugün gerçek nazar boncukları İzmir’in Menderes ilçesinde bu işe gönül vermiş son birkaç usta tarafından üretilmektedir.


    Mandalina:

    Mavi ve yeşilin göz kamaştırıcı biçimde kesiştiği Gümüldür kıyılarında yetişen dünyaca ünlü SATSUMA cinsi mandalinalar sulu, çekirdeksiz ve ince kabukludur. Tüm turunçgiller gibi Gümüldür mandalinası da sıcağı sever. 14 bin 486 dekar alanda 650 bin mandalina ağacı bulunan Menderes’in 2013 mandalina rekoltesi 65 bin 285 tondur. İlçeye her yıl ortalama 45 milyon TL’lik para girdisi sağlamakla birlikte ilçenin dünyaya duyurulması açısından da çok önemli bir değere sahiptir. Gümüldür Mandalinası, Türkiye’de ve ihracatını yaptığımız ülkelerde rengi, kokusu, lezzeti ve tabi ki sağlığa yararlarıyla bir marka haline gelmiştir. Türkiye’nin neredeyse tüm pazarlarında mandalina ticareti yapanlar ürünlerinin satışını “Gümüldür Mandalinası” olarak yapmaktadır. 2014 yılının 28 ve 29 Kasım tarihlerinde Menderes Belediyesi’nce ilki düzenlenen Gümüldür Mandalina Festivali’nin, ilçenin en önemli temel kaynaklarından birisi olan bu ürünün tanıtımı, üreticilerinin desteklenip teşvik edilmesi ve ürünün yeni pazarlara ulaşması amaçlanmıştır.

    Mandalina zengin bir B ve C vitamini kaynağıdır. Kanı temizler, kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucudur. Yüksek tansiyonu düşürmede etkisi olan mandalinanın damar sertliğini ve felci önlemede de etkilidir.  Sinirleri yatıştırıcı etkisi olan satsuma mandalinası, gribe iyi gelir, bağışıklık sistemini güçlendirir.


    Üzüm:

    Menderes’in sembolü haline gelmiş tarım ürünlerinden bir diğeri de üzümdür. Menderes merkezine 22 km, İzmir il merkezineyse 42 km uzaklıktaki Efem çukuru Mahallesi Akdeniz İklimi etkisi altındadır. Yamaçlarında adeta bir masal diyarında gezinildiği izlenimi yaratan bu bağlardaki üzümler, ticari adıyla “alfons”, halk arasındaki söyleyişiyle “enfes” adı verilen sofralık siyah tiptir.

    Efem çukuru köylülerinin atalarından kalma asırlık bağları, klasik üzüm yetiştiriciliğinden çok farklı olarak direksizdir. Özel yetiştirme teknikleriyle üretilen bu üzümlerin bağ filizlerinin yerde ve direksiz olmasının yanı sıra tadını enfes kılan bir diğer farklı özelliğiyse bu bağların neredeyse hiç sulanmadan ürün vermesidir. Yaz aylarında güneşin güçlü etkisiyle gün içerisinde buruşup yoğunlaşan üzüm taneleri, yamaçlarda gece oluşan yoğun çiyle birlikte serinler ve doğal olarak sulanır. Yöreye has iklim ve coğrafya etkileri sayesinde benzersiz bir tada ulaşan Alfons üzümü, bölgede yıllık 2 bin ila 2 bin 500 ton arasında rekolteye ulaşır.


    Gül:

    Bölgenin ekonomik hayatına büyük katkı sağlayan ve önemli ticaret alanlarından bir diğeri olan kesme çiçekçilik sektöründe yetiştirilen rengarenk güller, Türkiye’nin örtü altı kesme çiçek yetiştiriciliğinin yüzde 70’ini oluşturmaktadır. Yine Türkiye’nin karanfil ihtiyacının yüzde 50’siMenderes’in Altıntepe Mahallesi’ndeki seralardan ülkemizin dört bir tarafına dağılmaktadır. Gül ve karanfilin yanı sıra, gerbera, krizantem ve lilyum türleri de yetiştirilmektedir.


    MENDERES’TE TURİZM:

    Menderes, doğal dokusunu koruyan ender yerlerden birisidir, aynı zamanda İzmir ve Ege Bölgesi’nin önemli turizm merkezlerinden biridir. 40 kilometrelik sahil şeridinde birbirinden güzel koyları barındıran, dünyanın en büyük kehanet merkezi Klaros’un bilinmezliklerle dolu tarihsel bir hava kattığı Menderes, turizmde çıtasını her geçen gün yükseltmektedir. Özellikle Ahmetbeyli - Gümüldür ve Öz dere sahil şeridi, her bütçeye uygun konaklama alternatifleriyle turistlerin uğrak yerlerindendir.

    Menderes ilçesinin Görece Mahallesi’nde boncuk üretimi yapılır. Değişik renk ve biçimdeki boncuklar yerli ve yabancı turistlerin oldukça dikkatini çekmektedir.

    Yabancı turistlerin yoğun ilgi gösterdiği Öz dere ve Gümüdür deki gece pazarlarında Türk el sanatlarının farklı örnekleriyle birlikte çeşitli takı ve aksesuarları bulmak mümkün olmaktadır.

    Bölgenin güneşlenme süresinin fazla oluşu, tertemiz denizi ve havası, içinde nesli tükenmekte olan birçok bitki, kuş türü ve deniz canlısını barındıran Gümüldür Ovası, kamping alanları, turuncu renkleriyle mandalina bahçeleri ve sıcak insanları Menderes’in cazibe merkezi olması için diğer sebepler.

    Asırlardan bu yana farklı uygarlıklara beşiklik etmiş olan Menderes, samimi insanı ve yaşam şartları, iklimi ve doğasıyla çok iyi imkanlar sunan bir ilçedir. Havalimanına yakınlığı, tren istasyonu ve çevre yollarıyla bağlantı gibi önemli avantajları da barındırmaktadır.

    Tarihi, doğası ve alternatif turizm alanlarının zenginliği sayesinde Menderes’te tatilini geçiren gerek yerli, gerekse yabancı turist sayısında artış görülmektedir. Menderes’e en çok turist gönderen ülkeler genellikle Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, Hollanda, Belçika, İran, Yunanistan ve Rusya Federasyonu’dur.

    İlçede bulunan Çatalca ve Balaban dere göletleri, Değirmendere Malta Şelalesi, sportif olta balıkçılığı ve doğa yürüyüşlerinde mola yerleri olarak ideal alanlardır.

    Ahmetbeyli Mahallesi’nde bulunan deniz mağaraları da görülmeye değer doğa güzelliklerindendir.

    Dalış ve su altı turizmi için çok uygun olan bu kıyı hattında pek çok su altı meraklısı yaz aylarında dalış etkinlikleri düzenlemektedir.

    İzmir’de bugüne kadar keşfedilebilen eko-turizme uygun pek çok eko-turizm güzergâhı mevcuttur. Bu anlamda Menderes ekolojik turizmle, tarih ve deniz turizminin iç içe olduğu Türkiye’nin ender yörelerdendir. Ormanlık alanların ve derelerin denizle birleştiği noktalarda tarihi ören yerlerinin bulunması ilçeyi diğer eko-turizm güzergahlarından farklı kılmaktadır.


    Menderes Tatil ve Konaklama

    Menderes ilçesi çok zengin bir tarihe ev sahipliği yapmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz yerler gezmek dolaşmak tarihi anlamak için en az bir hafta tatil süresi gerekmektedir.  Bu süre zarfının rahat bir konaklama hizmeti almak adına en ideal seçenek kiralık villalardır. Gün içerisinde tarihi yerleri gezebilir ve size özel havuzunuzda tatilin keyfini çıkarabilirsiniz. Villa kiralama için tatilfeneri.com adresinden gerekli bilgi alabilirsiniz.