Datça, Akdeniz ile Ege denizini buluşturan 235 km. lik sahil bandında, pırıl pırıl, mavi, akvaryum niteliğinde,52 irili ufaklı koya sahiptir. Büyük yerleşim merkezleri ve sanayi tesisleri olmayan ilçemizin havası kadar denizi de olağanüstü temizdir. İlçemizde 7 mavi bayraklı plaj bulunmakta ise de diğer tüm noktalarda da aynı gönül rahatlığı içinde deniz keyfi yaşamak mümkündür.
İlçe merkezinde ve yakın bölgelerindeki köylerde bulunan tertemiz plajlar ve koyları ile Datça tam bir Akvaryum cennetidir. Tertemiz sularında ve mavi bayraklı koylarında deniz keyfi bir başka çıkıyor. Datça’ya yolunuz düşerse Eski Datça’yı mutlaka görmelisiniz. Adının Eski Datça olduğuna bakmayın. Datça’nın merkezdeki üç mahallesinden en düzenlisi ve son yılların gözde mekanlarının yer aldığı yer aldığı bir yer burası. Eskiliği ilk yerleşim yeri ve yıkılmış eski binaların yoğunlukta olması. Şimdi o yıkıntılar tek tek ayağa kaldırılıyor ve el yakan paralarla satışa sunuluyor. En fazla iki katlı olan eski Datça evleri, bir sanat ürünü taş işçiliği ve begonvillerle süslü dar sokaklarla görsel bir zenginlik kazandırmış.
Datça’nın bitki zenginliği antik çağlardan beri biliniyor. Knidos’un bir tıp merkezi olmasında bu özelliğinin de önemli rol oynadığı açık. İklim özellikleri Flora zenginliğinin başlıca nedeni. Datça florası denilince akla öncelikle badem geliyor. İster baharın çağla bademi, isterse sonrasının badem içi düşünülsün fark etmiyor. Datça bademi her ikisinde de söz sahibi.
Kızlan yöresinde, Marmaris yolu kenarında, gelip geçerken gördüğümüz bir diğer güzellik te yel değirmenleri. Bu değirmenlerden bir tanesi Datça Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından restore edilerek turizmin hizmetine sunulmuştur. küçük şirin bir sahil kasabasıdır.
Zeytin ağacının heybeti, bütün ağaçların en asili oluşu henüz tarihin bile hesaplanamadığı zamanlardan gelişinden olsa gerek. Zeytin meyvesinin suyu olan zeytinyağı, suyunu, rüzgarını aldığı her bölgede farklı lezzetler ediniyor. Datça’nın sarıdan yeşile dönüşen altın sıvısının lezzetine diyecek yok. Ege ve Akdeniz kıyılarımız, bu kıyıların bin bir güzellikteki koyları, körfezleri bugün mavi yolculuğun odak noktalarını oluşturmaktadırlar. Mavi yolculuk süresince doğal güzelliklerle bütünleşen antik kalıntılar ve anıtlar da onun doyum olmaz süsü oluyor. Mavi Yolculuk ismi Sabahattin Eyüboğlu’nundu. Yolculuğa niçin mavi dediğini ise ancak bu yolculuk sona erdikten sonra iyi anlaşılabilir
Deniz ve Gök masmavi bu yolculuk boyunca, hem de mavinin her tonunda. Datça; doğal kumsalları, denizi ve güneşi ile kendini dünya turizmine hazır hisseden, her yönüyle bakir bir yarımadadır. Datça bademi Türkiye’nin en lezzetli bademidir. Nurlu’su, Ak’ı, Kababağ’ı, Dedebağ’ı, Sıra’sı ve Diş’iyle çeşit çeşit badem bulunuyor. En kalitelisi Nurlu, en kolay yeneni kabukları ince olan Diş bademdir. Bademin dış kabukları yeşil ve taze iken yenilenine Çağla denir. Latince ismi Prunos Amygdalus ve Prunusdulcis’dir. Biri tatlı diğeri acı badem olup, fosfor, çinko, bakır, kalsiyum, demir ve özel yağlar içerir. Besin değeri çok yüksek olan ve eczacılıkta bir çok alanda kullanılmaktadır. Datça bademi şu anda dünyanın en iyi bademi olarak kabul edilmekte olup, ikinci sırada Amerikan bademleri gelmektedir.
DATÇA TARİHİ
Datça yarımadasındaki buluntuların tarihi M.Ö 2000’lere kadar dayanır. Bilinen ilk yerli halk Karlar. En parlak dönem Dorlar döneminde yaşanmıştır. M.Ö 1000 yıllarında Trakya üzerinden güneye inerek Yunanistan üzerinden bölgeye gelmişler. Bugünkü Datça ilçesi merkezinin 1,5 kilometre kuzeydoğusundaki Burgaz Mevkii’nde Knidos’u kurmuşlar. Knidos’un ilk kurulduğu yer olan Burgaz yerleşimi dönemine ait. Kalıntılar 1998 yılından beri T.C. Kültür Bakanlığı adına O.D.T.Ü tarafından Alman Bilimsel Araştırma Kurumu işbirliği ile Gerda -Henkel Vakfının katkılarıyla kazılıyor. Prof Dr. Numan Tuna’ya göre antik dönemin ünlü tarihçisi Heredot’un eserinde sözünü ettiği 6 Dor şehir birliğinin toplanarak Apollon adına yarışmalar düzenledikleri yer burasıydı ve yarışmada birinci gelenlere verilen ödüllerin konulduğu ünlü Apollon Tapınağı da burada bulunuyor. Ona öre kazı sonuçları, özellikle alt terasta yapılan kazılarda ele geçen buluntular Emecik Sarı Liman Kutsal alanının M.Ö 6yy sonlarına kadar deniz aşırı bir öneme sahip olduğunu göstermiştir. Buluntular Mısır, Fenike, Etrüsk kökenli ithal malların tanımlandığı geniş hinterlandı kadar şimdiye kadar Doğu Yunan üretimi olarak bilinen ancak Knidos malı olduğu kesinleşen kireç taşı ve pişmi toprak figurinler ile çanak çömlek örneklerini zengin bir çeşitlilik ile sergilemesi bakımından da dikkat çekicidir. Kutsal alanda ele geçen epikgrafik veriler ve adak eşyası olduğu anlaşılan değerli arkeolojik eserlerin gösterdiği özellikler Arkaik Çağ Emecik kutsal alanının Apollon ile ilişkilendirilmesini kanıtlamaktadır. Apollon Tapınağın’da yapılan kazılarda M.Ö. 8.-9. yy’la kadar eskiye giden votivler, adaklar, heykeller, boğa, şahin ve savaşçı figürinleri bulunmuş; tapınak ve etrafında yapılan kazılarda daha sonraki dönemlerde başka tapınak ve kiliselerin de yapıldığı ortaya çıkarılmıştır.
Knidos Dor uygarlığının merkezi olmuş M.Ö. 546’da Lydia devletinden Persler’in egemenliğine girmiştir. Oldukça fazla sayıda arkeolojik kalıntı barındıran yarımada, tarih boyunca önemli uygarlıklara yataklık etmiştir. Bunlardan en önemlisi Knidos antik kentidir. Yarımadada bulunan yakın döneme ait 28 kilise kalıntısı, bölgenin aynı zamanda mistik bir kökene sahip olduğunun kanıtıdır. Genel tarihini kısaca özetlersek; Datça önce Karyalıların, M.Ö. 1100 yılından sonra da Dorların egemenliği altında kalmıştır. Knidos, ticari nedenlerle M.Ö.4.yüzyılda yarımadanın uç noktasına bugünkü görkemli kalıntıların izlendiği yere taşınmış. Dorlar ve Romalılar yeni Knidos’a çok sayıda tapınak yapmışlar. Geç Roma ve Erken Bizans döneminde tapınaklar yerlerini kiliselere bırakmış. Şehrin nüfusu 70 binlere ulaşmış. Bizans’ın son dönemlerinde ise bir yanda depremler diğer yanda korsan saldırıları ile güçsüz kalan kent tümüyle terk edilmiş, yarımada nüfusu binlere inmiştir. Yarımada üzerindeki yerleşimler 13.yüzyılda Menteş oğulları Beyliği’ne bağlanmıştır.15.yüzyılda ise Osmanlığı İmparatorluğu sınırlarına katılarak Datça adını almış. Son Osmanlı Padişahlarından olan Sultan Reşat döneminde Datça Adı “Reşadiye “olarak değiştirilmiştir. Cumhuriyet’te ise tekrar “Datça” adı verilmiştir.1947 yılında ise merkez bugünkü yeri olan İskele Mahallesine taşınmıştır.
DATÇA’DA İKLİM
Tipik Akdeniz iklimine sahip Datça, ılıman iklimi nedeni ile uzun bir tatil dönemine sahiptir. Yazları ortalama sıcaklık 32 derece, nem oranı ise % 35-60 arasında seyreder. Kuzeyden esen serin yaz meltemleri bunaltıcı sıcağı ve nemi yok eder. Kış aylarında sıcaklık 12-14 derece arasındadır. Yurdumuzun büyük bölümü soğuk havanın etkisi altında iken bile Datça’da yağan yağmur güneşin yüzünü kış aylarında da göstermesine izin verir. Yılın yaklaşık 300 günü güneş vardır. Uygun ikim sadece tatil için değil yerleşmek için gelen yerli, yabancı kişileri de kendine çekiyor. Datçalılar buna ” Burada bir yaz biter diğeri başlar, Sarıca yazı” diyorlar. Çok ender olarak kışın kar yağarsa kar görmemiş Datçalılar için ortalık bayram yerine döner. Ocak ayında bademler çiçek açar, Mimozalar ardından; artık bahardır. Halikarnas balıkçısı Cevat Şakir güzel söylemiş Datça havası hakkında: “İklim tam insan boyundadır. Sıcağı da soğuğu da, insan tahammülünü aşmaz. İklimi paltoyla, sobayla yada yelpazeyle düzeltmeye gerek yoktur.”
COĞRAFYA
Datça Yarımadası Gökova ve Hisar önü Körfezleri arasında Akdeniz ve Ege arasında doğu-batı yönünde yer alan yarımadadır. Muğla İli nin en batı ucunu oluşturan Datça İlçesi, doğuda Marmaris İlçesi, diğer yönlerden Ege ve Akdeniz ile çevrilidir.
Datça Yarımadası, batıda Kocadağ (Bozdağ)(1174 m) bölümü, doğuda Emecik dağı- Horoz dağı(743 m) bölümü olmak üzere iki dağlık kütle ile bu iki dağlık kütleyi bir boyun halinde birbirine bağlayan Reşadiye bölümünden oluşmaktadır. Yarımadanın boyu 70 km., eni en dar yerinde (Balıkaşıran) 800m, en geniş yerinde 17 km’dir.
Dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahip Datça Yarımadası’nın en yüksek noktalarını Bozdağ (1174m), Kalecik Dağı (881m), Karadağ (786m), Emecik Dağı (704m), Yayla Dağı (615m), Horoz (Tulu) Dağı (743m) ve Hamza dağı (499 m) oluşturur. Datça Yarımadası düz alanlar ovalar yönünden oldukça fakirdir. . Kızlan Ovası, Burgaz Düzlüğü, Reşadiye Ovası ile kıyı düzlüklerinin en önemlilerinden olan Karaköy, Palamut bükü ve Mesudiye, ilçenin ovalarıdır.
Yüzölçümü 446 km² olan yarımadanın 235 km’lik sahil bandı, büyüklü küçüklü 52 koyla dantel gibi bezenmiştir.
DATÇA’NIN 3 B’Sİ
Datça üç “B” siyle ünlü derler; balı, bademi ve balığı. Oysa Datça’nın ününe ün katan bir şey varsa, bu da yollarının sapalığı olmuştur bugüne dek. Halkının, ”çıkmaz sokak” diye tanımladığı, kuzeyine Ege’yi, güneyine Akdeniz’i almış Datça Yarımadası, bugün bu kadar bakir ve vahşi bir doğaya sahip olmasını, aslında büyük ölçüde coğrafi sıkıntılara borçlu.
Datça bademi Türkiye’nin en lezzetli bademidir. Nurlu’ su, Ak’ı, Kababağı, Dedebağ’ı, Sıra’sı ve Diş’iyle çeşit çeşit badem bulunuyor. En kalitelisi Nurlu, en kolay yeneni kabukları ince olan Diş’li bademdir. Bademin dış kabukları yeşil ve taze iken yenilenine Çağla denir. Latince ismi Prunos Amygdalus ve Prunusdulcis’dir. Biri tatlı diğeri acı badem olup, fosfor, çinko, bakır, kalsiyum, demir ve özel yağlar içerir. Besin değeri çok yüksek olan ve eczacılıkta bir çok alanda kullanılmaktadır. Datça bademi şu anda dünyanın en iyi bademi olarak kabul edilmekte olup, ikinci sırada Amerikan bademleri gelmektedir.
Şubat-Nisan arası çıkar. Meyhanelerde gezgin satıcıların tepsiler içinde buza yatırarak sattıkları iç badem Mayıs-Haziran aylarında içi olgunlaşmış bademin kabuğundan çıkarılmasıyla elde edilir. Temmuz-Ağustos aylarında, ağacında dış kabukları açıldıktan sonra toplanan ve güneşte kurutulup kabuklarıyla yada kırılarak içi satılanına ise ‘badem’ yada ‘kuru badem’ denir. Datça’lılar kuru incirin içine bir yada iki tane badem koyup fırınlıyor. Adına ‘bademli incir’ deniyor. Ayrıca balla karıştırılan bademde kavanozlarda satılıyor.
Datça balıkları eminiz ki bu bölgenin en leziz balıklarındandır. Datça’da balıkçılık sektörü de ilerlemiş ve yöre halkından bir kısmının geçim kaynağı olmuştur.
Datça’nın Bitki Zenginliği: Datça’nın bitki zenginliği antik çağlardan beri biliniyor. Knidos’un bir tıp merkezi olmasında bu özelliğinin de önemli rol oynadığı açık. İklim özellikleri Flora zenginliğinin başlıca nedeni. Datça florası denilince akla öncelikle badem geliyor. İster baharın çağla bademi, isterse sonrasının badem içi düşünülsün fark etmiyor. Datça bademi her ikisinde de söz sahibi. Badem den başlayarak bakalım Datça’nın florasına Narpız: Çay olarak da içilen bitki güzel kokulu ve sağlık için yararlı. Adaçayı: Adaçayı Türkiye’de ve dünyada çok yerde yetişen doğal bir bitki türü. Datça’da bütün kahvelerde çayını içebiliyoruz. Tüylü olan farklı türüne yörede Yüzük Çayı deniyor. Biberiye: Et yemeklerinde kullanılan bitkinin rengi siyah gibi algılanan koyu yeşil. Üzerlik otu: Yakıldığında buğusunun nazarı yok edip, kötülükleri kovacağına inanılıyor. Altın otu: Kurumuş çiçekleri bordoya yakın koyu kahverengi. Böbrek hastalıklarına, kum problemlerine ve jinekolojik rahatsızlıklara karşı sağaltıcı olarak kullanılıyor. Sumak: Ekşi, iştah açıcı, kızıla çalan kahverengi tohumlu, bu bitki güneydoğu yöresinden sofraların vazgeçilmez baharatlarından birisidir. Datça’da etlere çorbalara lezzet vermek ve salatalara özel ekşisini katmak için kullanılıyor. Dağ Nanesi: Bildiğimiz nanenin daha ufak yapraklısı. Doğada kendiliğinden yetişiyor. Koku ve tat olarak naneye çok yakın. Palamut: Bir zamanlar Datça Yarımadası tümüyle palamutlarla kaplıydı ve ihracatı yapılırdı. Şimdilerde azalmış bulunuyor. Karabiber: Yemeklere lezzet veren bu iki bitki de yarımadada bol bulunuyor. Çiçek Türleri: Özel çevre koruma alanı olarak tescil edilen yarımadanın bitki ve havyan zenginliğinin korunabilmesi için herkesin kurallara uyması gerekiyor. Anemon ve kır çiçekleri de zengin bir çeşitlilik oluşturuyor. Baharın erken geldiği Datça’da her mevsim ayrı çiçek türleri görülüyor. Datça Hurması (Phoenix Theophrasti Greuer):Endemik olarak yetişen Datça Hurması yörede endemik olarak yetişen bitki türlerinin başında geliyor. Palmiye familyasından Phoenix cinsi olarak tanımlanan palmiyeye benzer bu ağaç dünyanın en eski bitki türlerinden birisi. Marmaristen Datça’ya giderken yarımadanın en dar yeri olan Bencik kıstağını geçince sağ tarafta kalan Eksera Vadisinde yoldan görülebiliyor. Vadiye iniş biraz zor ama bu özel ağacı yakından görmek için zahmete değer. Datçalı bir kılavuz bulundurmakta fayda var. Badem: Hem yüksek besin değerinden yararlanılıyor hem de eczacılıkta kullanılıyor. Datça tüm Türkiye badem üretiminin büyük bir kısmını üretiyor. Sadece çoğunu üretmekle kalmıyor en lezzetlilerini üretiyor. Meraklıları biliyor ancak. Badem deyince tüm bademler bir değil. Çeşit çeşit badem var. Kimi çağlayken lezzetlidir, tuza banıp yenmesi güzel olur. Kiminin kabuğu incedir dişle kırılır, kimisi için çekiç gerekir. En çok İzmir Kordon boyunda sofraya oturanlar bilir, buzlar içine yatırılmış ve baş parmakla işaret parmak arasında dokunuverince kabuğu soyulu veren badem içini. İstanbul’ lular Bebek’in badem ezmesini bilir ki bilmeye değer bir lezzettir. Kimi acıbademe meraklıdır. Hasılı badem çok farklı şekilde yenilen, çok farklı tatlılar ve yemeklerde kullanılan bir yemiş. İlaç yapımından vücut losyonuna kadar kimya sanayinde bir çok alanda kullanılıyor. İşte bu çok lezzetli ve çok işe yarayan badem Datçalıların ana geçim kaynağı. Şubat ayında çiçeğe durmaya başlıyorlar. Ama dedik ya bir çok çeşidi var bademin. Çağlası makbul olanı erkenden oluyor. Datça’da nurlu, ak badem, dede bağ, kaba bağ, sıra badem, diş badem diye çeşitleri üretiliyor. Aslında bir bahçede faklı çeşit badem olması bir zorunluluk. Çünkü çeşit tozlaşmayı kolaylaştırıyor. İç badem için mayısı beklemek gerekiyor. Dış kabukları açıldıktan sonra toplamak için Temmuz-Ağustos aylarına varmak gerek. O zaman toplanıp güneşte kurutuluyor. Peki biz nereden bileceğiz hangi bademin ne zaman yeneceğini , derseniz kolayı var: Datça’ya gideceksiniz ve hiç uğraşmadan öğreneceksiniz. Datça’da badem hava su gibi, herkesin hayatında var ve herkes tüm ayrıntıları biliyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) birkaç yıl önce kuruyemiş olarak paketlenen bademin üzerine “daha az kolesterol ve doymuş yağ içerdiğini ve kalp hastalığı riskini azaltmada yararlı olduğu” yolunda ibare konulmasını kararlaştırdı. Datçalılar bu bilgiye yüzyıllardan beri sahiptiler. Muhtemelen Knidos’lular da biliyorlardı ve afrodizyak olarak kullanıyorlardı Anadolu’ya Uzakdoğu’dan gelip de Datça’nın iklimini toprağını çok sevip buralara yerleşen bademi. Zeytin: Datça eski çağlardan beri zeytin yetiştiriyor. Zeytin insanlık için her zaman önemliydi. Kutsal kitaplar bile zeytinden söz ediyorlar. Nuh Tufanının bitişi ve karanın ortaya çıkışı bir kuşun getirdiği zeytin dalıyla sembolize ediliyor. Kekik: Doğada kendiliğinden yetişen otların en yararlılarından birisi ve yarımadada bir çok çeşidi yetişiyor. Kekiğin bir çok çeşidi var ve tadları, kokuları birbirlerinden farklı. Mor kekik, incir kekiği, peynir kekiği, bal kekiği, baharat kekiği gibi bir çok çeşidi var. Mide ve karın ağrıları, kas ağrıları gibi bir çok hastalığın tedavisinde eski çağlardan beri kullanılıyor. Kekik yağı bebeklerden başlayarak insanların derdine derman oluyor. Izgara etlerden çorbalara kadar bir çok yemeğe lezzet katan kekikten arılar bal yapıyor. Kekik balı balların en değerlisi. Başta bronşit olmak üzere üst solunum yolu hastalıklarında etkili. Datçalılar kekiği yaraları iyileştirmek için de kullanıyorlar. Pelin otu: Görünüşü kekiği andırıyor ama kuruyunca sertleşiyor. Çay olarak da kullanılan bu bitki mide dostu olarak tanınıyor. Kantaron otu: Çorbaya, komposto , hoşaf gibi yiyeceklere tat ve koku vermesi için kullanılıyor. Orman ve Ağaçlar: Datça yarımadasında egemen orman tipini kızılçam ormanları oluşturur. Fenike ardıcı, sığla ve Akdeniz selvisi gibi doğal olarak az görülen türler de orman zenginliğine karışır. Ormanlık olmayan ve tarım alanlarının dışında kalan kısmında boylu makiler hakimdir. Hakim yapısı kireçtaşından oluşan Bozdağ da 1163 metreye ulaşan Datça Yarımadası, anakaraya dar ve yüksek serpantin sırtlarla bağlanır.
İKLİM
Bölgede tipik Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Kış mevsimi çok kısa geçer. Don olayı hemen hiç görülmez ve sıcaklık 5˚C altına pek düşmez.
Yarımadalarda; kuzey ve güney bakıları birbirinden farklı rüzgâr etkileri altındadır. Datça Yarımadası’nın, kuzey bakılı yamaçların kara içinden gelip, Kerme Körfezi üzerinden geçen serin (kışın soğuk) ve genellikle daha kuru rüzgârların etkisinde kalması, bu yamaçlardaki iklimin, güney bakılı yamaçlardan daha serin (kışın soğuk) özellik kazanmasına sebep olmuştur. Ayrıca dik eğimli dağ yamaçları güneş enerjisini farklı aldıkları için toprağın su ekonomisi de farklıdır. Böylece kuzey bakılı yamaçlar, güney bakılı yamaçlara göre daha nemlidirler.
Kocadağ kütlesinin ve bunun hizasında yer alan Emecik kütlesinin kuzey yamaçlarında Kerme Körfezi üzerinden gelen hava kütleleri yükseldikçe soğumakta ve deniz üzerinden aldıkları nem yoğunlaşarak sise dönüşmektedir. Bu sebeple Kocadağ sık sık sisli görünmektedir. Taşıdığı nemi, sis yağışı halinde ormanın yaprakları üzerinde bırakmış olan hava kütlesi dağın güney yamaçlarından aşağı inerken ısınır. Nemini kuzey yamaçlarda ve tepede bırakmış olan hava kütlesi, ısındıkça daha da kurumaktadır. Böylece, yarımadanın güney kıyılarında poyraz, kuru ve sıcak bir rüzgâr olarak esmektedir. Kuzey yönünden gelen rüzgârların serin oluşu ve yükseldikçe daha da soğumaları Bozdağ’ da kar yağışına, buz oluşumuna sebep olabilmektedir.
Datça Yarımadası’nda, yükselti ve bakıya bağlı olarak güney kıyı iklim kuşağı, kuzey kıyı iklim kuşağı, yüksek dağlık iklim kuşağı olmak üzere üç önemli ve farklı iklim kuşağı mevcuttur.
Nem oranı ortalama %58 olan Datça’da yılın 300 günü güneşli geçer. Oksijen bakımından Dünya’nın ikinci, Türkiye’nin en zengin bölgesidir.
Ortalama %50 ila %70 arasında değişen ve insan sağlığı açısından çok uygun, düzenli bir nem oranına sahip.
Yıllık sıcaklık ortalaması Datça’da 19,1˚C. En sıcak ay Temmuz olup ortalaması Datça’da 27,1˚C’dir. En soğuk ay Ocak’ın ortalaması Datça’da 12,1˚C’dir. Kapalı günlerin sayısı 35, güneşli gün sayısı ise 275-300 gün arasında değişir. Ekstrem değerlere gelince; en yüksek sıcaklık 1987 yılında Temmuz ayında yaşanmıştır: Datça 40,6˚C. En düşük sıcaklık ise 1964 Ocak ayında Datça’da 0,2˚C olmuştur. Ortalama yağış Datça’da 710,9 mm.’dir. Yağışın tamamına yakını kış aylarında toplanmıştır.
(MARMARİS’TEN BAŞLAYAN ROTAYLA)
Balık aşıran – Çatı Limanı
Marmaris’ten Datça’ya gelirken solda yer alan bu koy grubu, dantel gibi görünümüyle Ege’nin tipik güzelliğini sergiler. Yerleşim olmayan bu küçük koylar, mavi tur teknelerinin ve yatların sık ziyaret ettiği noktalardandır.
Aktur
Kurucabük ve Aktur olmak üzere iki bölümden oluşan bu yerleşim Datça ilçe merkezine 30 kilometre mesafede, yarımadanın Akdeniz tarafında bulunmaktadır. Çam ağaçları arasına gizlenmiş bu iki koy, mavi bayraklı plajlarıyla görülmeye değerdir.
Apollon Tapınağı
Yarımadanın ilk köyü olan Emecik’i geçince sağ tarafta Sarı Liman’a bakan bir tepenin yamacında yer almaktadır. 1998-2006 yılları arasında T.C. Kültür Bakanlığı adına, Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından Alman Bilimsel Araştırma Kurumu ile işbirliğinde ve Gerda-Henkel Vakfı’nın katkılarıyla Marmaris Müze Müdürlüğü Başkanlığında Kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir. Kutsal Alan’daki kazılar Yukarı Teras, Hellenistik Dor Tapınağı ve Aşağı Terasta yoğunlaşmıştır. antik yazar Herodotos’un eserinde Dorların toplanarak Apollon adına düzenledikleri ritüellerin yapıldığı yer olarak bahsedilen Triopion için uygun bir konumda yer almaktadır. Yukarı Terastaki çalışmalar yüzeyde görülen dorik mimari elemanlara ait yapılanmanın anlaşılmasına yönelik olarak yürütülmüştür.
1999 yılında Yukarı Terasta yapılan kazılarda Erken Bizans dönemine ait bir Büyük Bazilika ortaya çıkarılmıştır. Bazilika orijinalde 20.3m x 14m boyutlarında, üç nefli bir plana sahiptir. Doğusunda içten yuvarlak, dıştan beş cepheli bir apsisi, batısında ise bir narteksi vardır. Orta Bizans Çağı’nda Bazilika, orta nef bölümünde 9.95m x 4.40m boyutlarında küçük bir kiliseye dönüştürülerek büyük değişikliğe uğramıştır.
Çalışmaların ikinci önemli amacı olarak, 1998 yılında güney cephesi açılmaya başlanan Hellenistik Anıtsal Yapı tümüyle kazılmıştır. Hellenistik Anıtsal Yapı’nın peripteros planlı, 612 sütunlu bir stylobatı ve üç krepisten oluşan bir krepidoması bulunan geleneksel bir dor tapınağı olduğu anlaşılmıştır. Alt Terasta yapılan çalışmalarda, Anıtsal Yapı’nın güney temenos duvarı ile ilişki kurulmasına olanak veren ve Kutsal Alanın kuruluş aşamasından itibaren stratigrafik bulguların elde edilmesinde önemli sonuçlar sağlanmıştır.
Kazı sonuçları, ele geçen zengin buluntular ile Apollon Kutsal Alanı’nın Datça Yarımadası arkeolojisi için ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Alt teras, en azından Geç Geometrik dönemden itibaren, özellikle Arkaik Çağ süresince törensel gezinme düzlemi olarak adak sunma faaliyetleri için yoğun biçimde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Arkeolojik verilerin ilk sonuçlarına göre, Kutsal Alanın İ.Ö. 4. yüzyıl yapılaşma faaliyetlerine kadar Klasik Çağ boyunca terkedilmiş olması ilginçtir. Kazı sonuçları, özellikle alt terasta yapılan kazılarda ele geçen buluntular ile Emecik/Sarı liman Kutsal Alanı’nın İ.Ö. 6. yüzyıl sonlarına kadar denizaşırı bir öneme sahip olduğunu göstermiştir. Buluntular, Mısır, Fenike, Etrüsk kökenli ithal malların tanımladığı geniş hinterlandı kadar, şimdiye kadar Doğu Yunan üretimi olarak bilinen ancak Knidos malı olduğu kesinleşen kireç taşı ve pişmiş toprak figürler ile çanak-çömlek örneklerini zengin bir çeşitlilik ile sergilemesi bakımından da dikkat çekicidir. Kutsal Alanda ele geçen epigrafik veriler ve adak eşyası oldukları anlaşılan değerli arkeolojik eserlerin gösterdiği özellikler Arkaik Çağ Emecik Kutsal Alanı’nın Apollon ile ilişkilendirilmesi gerektiğini kanıtlamaktadır.
Özil Plajı
Yarımadanın en eski sitelerinden ÖZİL Sitesi sahilinde yer alan bu plaj, ince sarı kumuyla özellikle çocuklu aileler için ideal bir plajdır. Datça ilçe merkezine 15 kilometre mesafedeki bu plaja merkezden kalkan dolmuşlarla da ulaşmak mümkündür. Plajda çeşitli işletmeler hizmet vermektedir.
Gebekum
Yarımadamızın en uzun plajı olan ve ilçe merkezine 15 kilometre kala başlayan bu plajın geniş bir bölümü koruma altındadır. Gebe kumun koruma altındaki bölümü, eni 170 – 400 m arasında değişen, Datça ilçe merkezinden yaklaşık 10 km uzaklıkta , yarımadanın Akdeniz kıyısında doğu-batı yönünde uzanan 6 km’lik bir kumul şerididir. Gebe kum 3. zamanda (pliosen) ve 4. zamanda (kuarterner) Akdeniz’in farklı yüksekliklerine bağlı olarak tortullaşmış materyallerden oluşmuş fosil bir kumuldur. 10 metreye kadar yükselen kum tepeciklerinin tabanında pliosen dönemindeki çakıllı akarsu tortulları bulunmaktadır. Gebe kumdaki bu temel oluşum üzerinde binlerce yıl boyunca kendine özgü farklı tür bileşiminde bitki toplulukları gelişmiştir. Yapılan araştırmalarda belirlenen bitki taksonu (tür) sayısı 90’a ulaşmaktadır. Bu jeolojik, biyolojik, ekolojik özellikleriyle Gebe kum, doğanın yalnız Datça Yarımadası veya Türkiye’ye değil , tüm dünyaya bıraktığı ve mutlaka korunması gereken 6 milyon yıllık eşsiz bir mirastır.
Sörf
Türkiye’nin en çok rüzgar alan bölgelerinin başında gelen Datça Yarımadası’nda rüzgardan iki şekilde yararlanılmaktadır: rüzgar türbünleri kurup elde elektrik elde ederek ve rüzgar sörfü yaparak. Datça Türkiye’nin Kitesurf merkezlerinden biri sayılabilir. Her sene yerli yabancı yüzlerce turist kitesurf öğrenmek ya da ilerletmek için Datça’ya gelir. Datça’da rüzgar haziran ayında “8” şiddetine ulaşıyor. Yaz boyunca da 6-7-8 şiddetleriyle seyrediyor. Rüzgar genelde 11.00 civarında başlıyor, akşam saatlerine kadar devam ediyor.
Kızlan Değirmenler
Datça’da yel değirmeni denildiği zaman ilk akla gelen yer Kızlan Köyü’dür. Yaklaşık olarak 300 yıllık bir geçmişe sahip yel değirmenlerinin yoğun olduğu bölgedir burası. Ayrıca bu bölge Datça’nın en fazla rüzgâr alan kesimidir.
Kızlan Köyü kavşağına gelmeden önce değirmenleri göreceksiniz. Değirmenlerin bir çoğu tepenin üzerinde, birkaç tanesi ise daha düz bir alanda yer almaktadır. Tamamı altıya yakın sayıda olan bu yel değirmeninden yalnızca iki tanesi restore edilmiştir. Bunlardan biri hayırsever bir işadamı tarafından yaptırılmış, çalışmalar sonucunda ise çevreye uyumlu, hoş bir bahçeye kavuşmuştur. Diğeri ise Kaymakamlık tarafından restore edilerek kiraya verilmiş, şu an restoran – kafe olarak hizmet vermektedir. Değirmenin içinde yer alan mekanizma ise görülmeye değerdir. 360 derece dönebilen ve rüzgârın estiği yöne göre konum alabilen çatısı, orjinal özelliklere sahiptir. Bu yapının giriş katı ağırlama ve teslim alanı, orta katı doldurma ve depolama, en üst katı ise buğday öğütme alanı olarak düzenlenmiştir.
Bölgede yer alan kalıntılardan en tepedeki yel değirmeninin içinde orjinal çalışma sistemini görebilirsiniz.
Hızır şah Camii
Hızır şah camii, Menteşe oğulları beyliği döneminde yapılmış, sekizgen kubbe kasnağı ve kare planlı tek kubbeli bir yapı olarak Beylikler Mimarisi özellikleri göstermektedir. Menteşe oğulları Muğla ili ve çevresinde hüküm sürmüş, Akdeniz ile Ege arasında denizlere hakim olmuş bir beylik… Hızır Şah Menteşe oğullarının bir beyidir. Menteşeoğlu Orhan Beyin oğludur. Bugünkü Aydın ilinin Çine ve havalisinin beyi olarak kaynaklarda yer almaktadır. Menteşe oğulları beyliği adına Ege adalarının bazılarının (Girit-Rodos) hakimleriyle yapılmış gümrük anlaşmalarında beylik adına imza koyanlar arasında adı geçmektedir. Bana göre mezarı da Eski Çine’de Ahmet Gazi Camiinin yanındaki eyvan türbededir. Kardeşi Menteşeoğlu İbrahim Beyle aynı türbede yatmaktadır. Menteşe Beyliği Oğuz boylarından oluşan tebası ile Türkmen bir beyliktir. Bu beyliğin beylerinin mezarları Alevi-Bektaşi geleneğindeki “Dede” anlayışı içinde yatır veya ziyaretgah olarak değerlendirilmektedir. Mesela Menteşe beyliğinin ilk üyesi Menteşe beyin Fethiye’deki türbesi, Menteşeoğlu Ahmet Gazi’nin Milas-Beçin’deki Medresenin ana eyvanındaki türbe mezarı aynı düşünce ile ziyaret edilmekte ve törenler düzenlenmektedir. Ortaçağda, özellikle uçlarda Bizans tan toprak kopartan bu Türkmen Beyler gittikleri yerleri Türkleştirme ve İslamlaştırma çabaları içerisinde zaviye, imaret gibi yapılar kurmuşlar-kurdurmuşlardır. Bu çerçevede Hızır şah Camii çevresinde bir zaviyenin bulunduğunu düşünmekteyim. Kaynaklarda başka yapılardan bahsedilmekle beraber toprak üstünde pek bir kalıntı yoktur. Caminin kuzey batı tarafında, yolun altındaki tarlalarda evvelce bazı duvar kalıntıları vardı. Şimdi duruyor mu bilmiyorum. Alevi derneklerinin orada tören yapması yukarıda bahsettiğim anlayıştan dolayıdır. Ama orada bir cem evi vb. herhangi bir şey yoktur. Zaviyelerde genellikle bir toplantı-konaklama salonu, mutfak ve mescit-cami bulunur. Buraları dini ibadet mekanları değildir. Ancak zaman içerisinde bu genel işlevi ortadan kalkıp ya cami-mescit, ya da varsa baninin (binayı-zaviyeyi kuranın) türbesi kalmakta ve o işlevi ile varlığını sürdürmektedir. Bu bilgiler inşallah yararlı olur.
Yarım ya da bir saatlik uyku/uyku hali sırasında görülen rüya anlatılır ve köydeki yaşlılara yorumlatılır.
Dini günlerde ve çarşamba günleri Hacet evinden Hızır şah Camisi’ne (eski cami) doğru inen ışıklar görüldüğü rivayet olunur. Bu ışıkları Hacet Karıları veya Çarşamba Karıları taşırmış. Bu kadınların Hacet evini korudukları anlatılır.
Bu alan temiz tutulur ve herhangi bir şey alınmaz.
Domuz çukuru
Datça’nın yanı başında her şeyden uzak bir koy. Karayolu yok. Elektrik jeneratörden, su kuyudan geliyor. Vericilerin yetersiz olması nedeniyle radyo dinleyemez, televizyon seyredemezsiniz. Gazeteler sipariş üzerine ulaşır. Datça’ya bağlı Domuz Çukurundayken medeniyetten bu kadar uzaktasınız işte.! Bütün bunlara karşılık berrak sularda yüzmenin, dalmanın, çam ormanlarının ferahlık veren mis kokusunu soluyacak, yabanıl doğanın huzur veren sessizliğinde kendinizi bulacak, hayatınız boyunca unutamayacağınız konforlu, modern bir Robinson hayatı yaşayacaksınız.
Yüksek tepelerden başlayıp aşağılara kadar serpilmiş tarihi kalıntılar, koyun eski bir Rum Köyü olduğu konusunda ip uçları veriyor. Vadi sırtlarından denize kadar uzanan 70 dönümlük arazi çam ormanıyla kaplı. Nem oranı sıfır olan, oksijeni bol, havası temiz bölgede dinç yatıp zinde uyanıyorsunuz. Ağaçların bittiği yerden başlayan 600 metre uzunluğundaki kumsalın gündüzü kadar gecesi de görülmeye değer özellikler taşıyor. İri taneli kumlara uzanıp, şehir akşamlarında göremediğiniz kadar çok yıldızı, kıyıyı okşarcasına yalayan dalgaların sesi eşliğinde izlemek, sıcak yaz gecelerinde tadılan en güzel zevklerden biri sayılıyor. Böylesine çarpıcı, etkileyici gök kubbenin görsel şöleni andıran yıldızların bir çoğu kayarken çeşitli dilekler tutmanız için imkanlar sunuyor!. Gecenin ıssızlığı, doğanın sesini, kokusunu buram buram hissetmenizi sağlıyor. Çevrede bulunan incir ağaçları dibine düşen incirleri yemeye gelen yaban domuzları yıllar önce koyun bu isimle anılmasına neden olmuş. Kartal, atmaca, şahin sessizliği bozan çığlıkları yoğun yerleşim alanından ne denli uzak olduğunuzu anımsatıyor. Kışı bir dakika bile düşünmeden aynı melodiyi bıkmadan tekrarlayan ağustos böcekleri, sık bitki örtüsü içinde hoş seda bırakan bülbüller ve daha neler neler, tatilinizi farklı kılıyor. Domuz Çukuruna tek ulaşım denizden. Yüksek dağlar ve sık çam ormanı araç geçişine imkan vermemiş yine de birkaç kilometre uzaklıktaki Datça’ya eşekle gitme imkanı da bulunuyor. Knidos’a veya Marmaris’e doğru Mavi Yolculuğa çıkan yatların uğrak noktası olan Domuz Çukuru kalabalıktan gözlerden uzak denize girmek isteyenlerin de uğrak noktası sayılıyor. Hayıt Bükü, Palamut Bükü gibi koylar yerine Domuz Çukuru koyunu tercih eden yatlar kıyıdan 10- 15 metre açıkta demirleyerek geceleme yapıyorlar. Koyun karşısında yer alan, Yunanlı komşularımızı ait Sömbeki Adasının alabildiğine çorak görüntüsü yalnızlığı kuvvetlendiriyor. Gün boyunca yapabilecekleriniz arasında denize girip güneşlenmek dışında sportif faaliyetler, yürüyüşler yapılabiliyor. Koyun mozaik benzeri renkli taşlardan oluşan ilginç kaya yapısı ve sahilin devam eden kıyılarında çeşitli deniz mağaraları yer alıyor. Dilerseniz düzenlenen tekne gezilerine katılarak Mesudiye bağlı Hayıt Bükü, Palamut Bükü ve tarihi ve ünlü Knidos antik kentini de gezebiliyorsunuz.
Yaka Akademi
Uluslar arası Knidos Kültür ve Sanat akademisi, kısaca UKKSA, bundan 3 sene önce Nevzat Metin’in başkanlığını yaptığı Knidos Kültür ve Sanat Vakfı ve Bilim Sanat Galerisi önderliğinde inşa edilmeye başlandı. M.Ö 3. yüzyılda ilk güneş saati, meşhur Afrodit heykeli ve antik tiyatrolarıyla Aristo’ya da ev sahipliği yapmış bilim, sanat ve kültür merkezi olan Knidos, akademi için hem faaliyete geçilecek yer hem de ulaşılacak hedef olarak belirlendi. 11.000 metrekare açık, 1.400 metrekare kapalı alana sahip Datça Yaka köydeki inşaat, orada bulunan binaların restore edilmesiyle bir kültür ve sanat akademisi halini aldı. Bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olan Knidos’u 21. yüzyılda yeniden tüm dünyanın heyecanla takip ettiği bir uluslar arası kültür ve sanat merkezi haline getirmeyi amaç edinen Knidos Kültür Ve Sanat Vakfı, değerli üyelerin, sponsorların ve bu projeye inanan dostlarının yardımıyla bugün resmi olarak açılma noktasına ulaştı. UKKSA’nın üzerinde kurulması için anlaşma sağlanan arazideki terk edilmiş taştan binalar, dokuları hiç bozulmadan yemekhanelere, sanat adına tüm kaynakları içerecek kütüphanelere, eğitim ve üretim için kullanılacak atölyelere, akademisyenler, özgürce sanat yapmak adına imkan arayan öğrenciler ve sanatkarlar için misafirhanelere dönüştürüldü. Akademi etrafı sanatçılarımızın yaptığı heykellerle çevrili, peyzajı yeni yapılmış rengarenk bahçesiyle ulusal ve uluslar arası platformda sanat seven ve sanat yapmak isteyen herkese kapılarını açıyor. Plastik sanatlar başta olmak üzere birçok dalda uzman akademik kadrosu hem yurt içinden hem de yurt dışından gelecek sanatçılara ve sanatçı adaylarına bu uluslar arası alanda eğitim ve kendini ifade etme imkanları da sunuyor. Sanat üretimi ve eğitiminin dışında sergiler, sempozyumlar, paneller, seminerler, sanat, felsefe ve edebiyat alanında söyleşiler ve kültür, sanat adına yapılacak daha birçok etkinlik düzenlenecek olan Uluslar arası Knidos Kültür Ve Sanat Akademisi’ne, doğayla iç içe, sakin, entelektüel ve uluslar arası bir ortamda sanatla kaynaşmak isteyen herkes davetlidir.
Dalgıçlar ve sualtı
Kuzeyden ve batıdan Ege deniziyle güneyden ise Akdeniz’le çevrelenen yarımada, koylara ve kıyılara karadan yol olmaması nedeniyle bakir kalmış, mavi yolculuk rotalarında üstünlük sağlamıştır. Amfora cenneti olan bu bölgede sular diğer denizlere göre daha berrak olduğundan ışığın daha derinlere ulaşmasını sağlayıp denizdeki yaşam çeşitliliğini artırmış ve bunlarla beslenen balık sıtoğunun artmasını sağlamıştır. Bunun olumlu sonucu olarak büyük balıkları dalış sırasında çok miktarda görebilirsiniz. Derinlerde kayaların arasında birçok büyük Orfoz ve Lagos yuvaları mevcut olup, derin dalışı sevenleri için en temiz ve sakin bir dalış bölgesidir. İnce Burun, Üç kayalar, Dick’s Rocks Datça’da dalınması gereken dalış noktaları olup buralarda çok sayıda vatoz, orfoz, lagos, baraküda ve sinarit gibi sualtı canlıları ve Knidos’un amforalarını görebileceğiniz bir dalış bölgesidir.
İnce Burun: Limana uzaklığı 45 dk. olan bu nokta dalış güzergahı üzerinde en uzak yerdir. Derin dalış ve duvar dalışı için uygun bir dalış noktasıdır. İri orfoz ve lagos aileleriyle karşılaşabilir, birçok büyük balığı, kırık testi ve amforaları görebilirsiniz.
Akvaryum: Bu koy küçük ve sığ, dibi kumluktur. Çok çeşitli balık türlerini görebilir ayrıca kaya duvarlarındaki renkli çeşitli süngerler görsel bir şölen oluşturur.
Üç Taş: Duvar 3 metreden başlayıp 55 metreye kadar devam eder. Bölge adını kumluk üzerinde bulunan ve 8 metre yüksekliğe sahip 3 büyük kayadan alır. Balık çeşitliliğinin bol olduğu, vatozları ve büyük balıkları görebileceğiniz bir dalış noktasıdır.
Dick’in Kayası: Resif Hollandalı Dick adında bir dalış merkezi sahibi tarafından bulunduğundan bu adla anılmaktadır. Resif 13 metreden başlayıp 35 metreye kadar devam eder. Burada eski birkaç amfora ve çapa vardır. Orfoz, müren ve akya görülebilir.
Koy ve Plajlar
Koylar Datça Yarımadası’nın çevresi girintili çıkıntılı, dantel gibi. Bazen dik kayalarla çevrili, bazen güzel kumsallarla, tam 52 koy var. Bazı koyların önünde küçük adacıklar yer alıyor. Koyların bazıları oldukça büyük ve uzun kumsala sahip. Bazıları çakıllı. Ama hepsi tertemiz.Ege Denizi’ne bakan tarafta Gökçeler Bükü, Küçük Çatı, Çatı, Kızılağaç, Alavara, Çakal, Damlacık, Mersincik, Murdala ve İskandil başlıca koylar. Feribotun yanaştığı Körmen Limanı da bu yönde.Akdeniz’e bakan tarafta ise Palamut Bükü, Akvaryum, Akça Bük, Kuru Bük, Ova Bükü, Hayıt Bükü, Kızıl Bük, Domuz Bükü, Kargı, Kara incir, Sarı Liman, Kara Bük, Çiftlik, Kuruca Bük, Günlücek ve Lindos başlıca koylar. Yarımadanın en ucunda yer alan antik Knidos Kenti ve önündeki Kap Krio Yarımadası iki denizi ayırıyor. İki yanında ay gibi birer koy var. Bölgeye gelen mavi yolculuk teknelerinin demirledikleri yerlerden.
Datça’nın Akdenizli Koyları
Çiftlik Koyu Yarımadanın güneydoğusunda ve Marmaris’ten Datça’ya gelirken ilçeye 30 km. kala. Burada ilçenin, en büyük tatil sitesi olan Aktur Tatil Sitesi bulunuyor.. Koyun arkası çamlıkla kuşatılmış. İyi bir kumsalı olan koy esas olarak site sakinlerine hizmet ediyor. Her türlü ihtiyacı karşılayacak tesis var. İlçe merkezi ile Aktur arasında minibüs seferleri düzenli.
Kuruca Bük Aktur Tatil Sitesi’nin 1.5 km. yakınındaki koyun çevresi okaliptüs ağaçları ile çevrili. Bu koyun plajı da daha çok sitede yaşayanlara hizmet ediyor.
Kara incir Koyu İlçe merkezine 15 km. uzaklıkta, Marmaris yolu üzerinde. İnce kumsalı ve sığ denizi ile daha çok küçük çocuğu olan ailelerce tercih ediliyor. Yeme-içme ve dinlenme tesislerinin bulunduğu koya Aktur ve Kara incir minibüsleri ile düzenli ulaşım sağlanıyor.
Kargı Koyu İlçe merkezine üç km. uzaklıkta, yürüyerek de gidilebilir. Kuzey ve güneybatı rüzgarlarına kapalı olan koyun doğal güzelliği ve sakinliği çekici. Plajı çakıllı olan koyda yeme-içme tesisleri ile küçük bir yat çekek yeri var. Belediye özel halk otobüsleri çalışıyor.
Ova ve Hayıt Bükleri Mesudiye Köyü’nün birbirine yakın iki koyu. İlçe merkezine 20 km. uzaklıkta. Sahile sıralanmış çok sayıda konaklama ve yeme-içme tesisi var. Hayıt Bükünün plajı kum, Ova Bükünün ki ise çakıl-kum karışımı. Köyün minibüsleri ilçe merkezi ile düzenli ulaşım sağlıyor.
Palamut Bükü İlçeye 25 km. uzaklıktaki koy Knidos Ören Yeri’ne ise 15 km. Yarımadanın en ünlü plajlarından birisi. Yeme-içme tesisleri yanında konaklama tesisi de var. Uzun plajı çakıl ve kum karışımı. Plajın batısında yatlar ve balıkçı tekneleri için bir barınak var. İç tarafta ise Datça’nın ünlü badem ağaçları göz alabildiğine. Koyun biraz açığında da yerleşim olmayan küçük bir ada bulunuyor. Palamut Büküne minibüsler çalışıyor.
Akvaryum Koyun Palamut Bükünün doğu tarafında ve sadece bir km. ötede. Koy küçük ama suyunun berraklığı ile ünlü. Adı da buradan geliyor. Denizin metrelerce derinliğini görmek, bir deniz gözlüğü ile su altı yaşamını izlemek mümkün. Koyun hemen yanındaki çam ağaçları da güneşten kaçanlara ve piknik yapanlara gölgelik yer sağlıyor. Kuzey ve kuzeybatı rüzgarlarına kapalı.
Domuz Bükü İlçe merkezinden Knidos yönüne deniz yoluyla 45 dakika kadar sürüyor. Datça Limanı’ndan küçük balıkçı teknesi kiralanabilir veya Knidos yönüne tur düzenleyen teknelerden yararlanılabilir. Etrafı çam ağaçları ile kaplı. Güney dışında bütün rüzgarlara kapalı. Geniş plajı kum-çakıl karışımı. Günübirlik gezi yapan teknelerin yüzme molası verdikleri yerlerden. Bungalovlardan oluşan küçük bir de konaklama tesisi var.
Datça’nın Egeli koyları
Murdala Koyu Datça ilçe merkezine 38 km. en yakın Cumalı Köyü’ne 10 km. uzaklıktaki koyun köyden sonraki yolu toprak. Koyun etrafındaki tepeler ve dağlar çam ve sandal ağaçları ile kaplı. Koya yakın düzlük kısımlarda ise zeytin ve incir bahçeleri var. Sahilin bir kısmı kum, bir bölümü ise kayalık.
Çatı Koyları Yarımadanın kuzeydoğusunda, ilçe merkezine 45 km. uzaklıktaki Küçük Çatı ve Çatı Koyu’nun çevresi çam ve günlük ağaçları ile kaplı. Gökova Körfezi’ne bakan koylar Marmaris karayoluna 1,5 km mesafede. Yakın iki koy doğal liman görünümünde. Rüzgarlı havalarda tekneler için güvenilir bir demirleme yeri.
Plajlar Kısaca tanıttığımız bütün koylar aynı zamanda plaj. Hepsinden denize girilebiliyor. Ama plaj olarak düzenlenmiş, tesis haline getirilmiş yer arayanlar için de bir çok plaj var. Mavi Bayraklı plajlar da dahil.
İşte Datça’nın tanınmış plajları: Hastane altı Plajı Merkezdeki Öğretmen evinin doğusunda olan plaj, arka tarafındaki yükseltide bulunan Devlet Hastanesi’nin adıyla anılıyor. Kum ve çakıl karışımı olan plaj merkeze yakınlığı nedeniyle çok rağbet görüyor. Plaj çevresinde yeme-içme ve konaklama tesisi çok.
Kızılanaltı Plajı Burgaz Uzun Azmak ile Gebe Kum koruma alanı arasında kalan alan. İyi bir kumsalı var. Sörf meraklılarının ilgi gösterdiği bir yer. Yerli ve yabancı sörf meraklıları ile öğrenmek isteyenler her zaman uygun rüzgar alan bölgeyi tercih ediyor. Kara incir ve Aktur dolmuşları ile ulaşılabilir.
Güllük Plajı Kara incir Koyu’ndan bir önceki koy. Plajı iri kumlu. Daha çok yüzme bilenler için uygun. Deniz çabuk derinleşiyor. Kumluk Plajı Merkezde Öğretmen Evi ile Cumhuriyet Meydanı arasında. Hem plajı hem de deniz tabanı kum. Denizi oldukça sığ. Plaj çevresinde lokanta ve kafeler çok sayıda. Gün batıp da plaj sefası bitince lokantalar masalarını plaja doğru çıkarıyor. Denizle iç içe açık havada iyi bir akşam yemeği için hoş bir ortam oluşuyor.
Taşlık Plajı Datça Limanı ile Ilıca arasında. Liman tarafındaki kayaların içinden çıkan ve denize akan tatlı su bu kısımda az tuzlu bir alan oluşturuyor. Çakıl ve kum karışımı.
Azganlı Plajı Taşlık Plajı’ndan güney yönüne bir km. kadar ilerleyip Kargı Koyu yolunu izleyip Hava Radar Komutanlığı’nı geçince sola dönüp kıyıya çıkılıyor. Güneye devam edildiğinde 1.5 km. sonra denizi tertemiz küçük ve şirin plaj karşımızda.
ILICA GÖLÜ İlçe merkezinde, Taşlık Plajı’nın güneybatı yönünde denizin hemen yanı başında minik bir göl. Sağlığa yararlı minareller içeren suyu denize göre oldukça sıcak. Gölü dağın eteklerinden doğan bir su kaynağı oluşturuyor. Etrafı duvarlarla çevrilerek bu küçük gölcük oluşturulmuş. Denizle bağlantısı kopmamış gene de. Gölde yüzülebiliyor ve denize dökülen suyun altında masaj etkisi yapan doğal duştan yararlanılıyor.
KNİDOS
“Uzaklardan fırlatılmış bir kargının denize yarı batmış ucu.” (Antik Çağ yazarlarının birleştikleri Knidos tasviri)
Doğal çevrenin en iyi korunduğu tatil merkezlerinden olan Datça Yarımadası’nın en ucunda bulunan antik Knidos Kenti, bulunduğu yarımada ile uyumlu olarak çevresi de bozulmamış doğa ile çevrili bir ören yeri. Sonrası Helen kültürü ile yoğrulmuş. Kökeni ise Dorlara dayanıyor. Ana karadan denize doğru birkaç kilometrelik bir genişlikte uzanıp giden yarımada aynı zamanda Ege Denizi ile Akdeniz’i ayırıyor. Knidos Antik Kenti de bu iki denizin yarımay gibi iki koyuna hakim etkileyici manzarayı seyredecek şekilde yerleşmiş. Bu iki koyun oluşturduğu iki doğal limanın Knidos’un gelişmesine, zenginleşmesine önemli katkısı olmuş. Antik Çağ coğrafyacısı Strabon Knidosluların iki limanı bir kanalla birbirine bağladıklarını yazıyor. Kuzeydeki savaş, güneydeki ise ticaret gemileri için kullanılıyordu. Ticaret gemilerinin demirlediği güney limanı günümüzde yatlar tarafından kullanılıyor.
Perslerin Anadolu’yu istilası ve Knidosluların ada olma çabas Pers istilası Anadolu’da büyük bir hızla yayılıyor ve direnen kentler bir süre sonra düşüyordu. Knidos lular yaklaşan tehlikeye karşı önlem almayı düşündüler. Yarımadanın en dar yeri olan bugünkü adıyla Balık aşıran yöresindeki Bencik kıstağını kazarak topraklarını “ada yapmak” istediler. Ama başaramayıp vazgeçmek zorunda kaldılar.
Knidos’un hayata dönüşü… İlk sistemli kazılar 1857-1859 yılları arasında Londra British Müzesi adına Bodrum’da çalışan Sir Charles Newton’un ilgisi ile başladı. O dönemlerde Osmanlı’nın ilgisizliğinin de katkısı ile buluntular Londra’ya taşındı. 1967 Yılına gelindiğinde Amerikalı arkeolog Iris C. Love başkanlığında kapsamlı kazılara başlandı. Kentin batı kısmındaki teraslar, Yuvarlak Tapınak, Apollon Altarı ile Hellenistik Villa ve konut alanı açıldı. Ancak Bayan Love ve ekibinin eserleri ortaya çıkarmak değil Çıplak Afrodit’i bulmak amacıyla sondaj kazıları yaparak ören yerini tahrip ettiği iddiaları ortaya atıldı. 1977 yılında da devlet kazı iznini iptal etti.
Çıplak Tanrıça Afrodit (Aphrodite) İ.Ö. 4. yy’ın ünlü heykel traşı Praxiteles’e Kos Adası’ndan bir Tanrıça Afrodit heykeli siparişi gelir. Praxiteles Koslulara iki heykel sunar. Bunlardan birisi tanrıçayı bütünüyle çıplak olarak göstermektedir. Koslular bu heykeli almak istemediler, klasik bir Afrodit heykeli aldılar. Çıplak heykele ise Knidoslular talip oldular ve parasını ödeyip satın aldılar. Her yerden görülebilecek şekilde tapınağa yerleştirdiler. Limana yanaşan gemiler bile görebiliyordu göz kamaştırıcı tanrıçayı. Knidoslular dönemin deniz ulaşımına göre çok elverişli bir yerde oturuyorlardı. Liman kenti olmanın gelirinden de yararlanıyorlardı. Denizciler ihtiyaç veya zorunluluktan verdikleri molalarda Knidos’dan ihtiyaçlarını sağlıyor ve bol para bırakıyorlardı. Çıplak Afrodit bu liman kentine uygun düştü. Ünü denizciler tarafından yakın uzak bütün limanlara taşındı. Knidos “Aşk kenti” olarak daha da ünlendi. Afrodit bir tanrıça olarak tapınılmanın yanında bu aşkın da sembolü haline geldi. Knidos onunla aşk ve zenginlik kenti oldu. Yazılı kaynaklarda erotik tasvirler taşıyan anı eşyaları satıldığı da kaydediliyor. Bu eşyalardan bazıları günümüze de ulaştı. Müzelerde yerini aldı.
Kent Surları Surlar batıdaki askeri limandan başlayıp terasların üzerinden Akropol’ün yukarısına kadar uzanıyor. Buradan Demeter Kutsal Alanı’nın doğusundan aşağıya doğru dönüp ticari limanın savunma sistemine bağlanıyor. Surların tamamı dört km’yi buluyor. Surlar öndeki Kap Krio Yarımadası’nın (Deveboynu) kuzey yönünü de koruyor. Güney yönü denize çok dik bir yar olarak indiği, dolayısı ile güvenli olduğu için bu tarafta sur yapılmasına gerek görülmemiş.
Dionysos Tapınağı veya C Kilisesi Tapınak, tiyatronun batısında ve limana yakın. Dionysos Tapınağı üzerine kentin hristiyanlaşması döneminde kilise yapılmış.
Stoa Osmanlı’da “revak”, günümüzde ise “sundurma” sözcüğü ile kaşılanabilir. 100 metreden daha uzun görkemli bir alan. 5 x 3.80 metre boyutlarındaki küçük bölmeler güneye, meydan tarafına bakıyor. Kullanılan malzemeden dolayı önemli ölçüde yıpranmış olsa da bazı kısımlarda duvar yüksekliği üç metreye kadar ayakta kalabilmiş. Stoa’nın Knidos’un ünlü mimarı Sostratos’un eseri olduğu sanılıyor.
Küçük Tiyatro Seyirci kapasitesi 5000 olan tiyatro Helenistik geleneğe uygun bir yapı. Sahne binası (skene) ayakta kalamamış. Oturma sıraları ise büyük ölçüde ayakta.
Dor Tapınağı (Pembe Tapınak) Apollon Tapınağı’na giden yolun ortalarında yer alan Dor Tapınağı’nın alt yapısında gri-pembe kireç taşı kullanıldığı için Pembe Tapınak diye de adlandırılmış.
Apollon Karneios Kutsal Alanı İstinad (dayanak) duvarları ile korunmuş olan terasın kuzey yönünde en önemli yapı olan Tapınak ve Altar’ı bulunuyor.
Yuvarlak Tapınak Kentin en önemli yapısı diyebileceğimiz Yuvarlak Tapınak’ın mavi mermerden kesilmiş bloklarının büyük kısmı orijinal yerlerinde duruyor.
Datça Konaklama ve Tatil
Nispeten küçük bir balıkçı köyü olan Datça koyları, sahilleri ve tarihi dokusuyla kalabalıktan uzakta tatilini geçirmek isteyen müşterilerimiz için tavsiye ettiğimiz tatil, turistik ve bir çok aktivite bulunan bir yerdir. Bölgede konaklama açısından oteller, pansiyonlar, apartlar ve villalar bulunmaktadır. Neyi nerde seçeceğim konusunda tavsiye isterseniz Datça da tatil için kiralık villa, apart, pansiyon ve oteller mevcuttur. Detaylı bilgi için tatilfeneri.com adresinden alabilirsiniz.